Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları... (5) (Harun 22 Y., İzmir)
Vedat'ların
evinin önünde, birisi Ankara plakalı, diğeri de Alman plakalı
olmak üzere iki araba vardı. Alman plakalı olan araç, hani bizim
Almancı Türklerle özdeşleşmiş bir marka idi. Çok
kızıyordum bu tiplere. Elbette Almancıların hepsi öyle
değildi, aralarında çok kültürlü ve özünü kaybetmemiş insanlar
vardı. Ama kızdığım tipler köyden amele olarak
gidiyorlardı Almanya'ya, orda imanları gevreyene kadar,
Almanların beğenmediği işlerde çalışıyorlar,
sırf son model bir Merce*** araba ile köye hava atmaya gelmek için, orda
senelerce göt kadar evlerde balık istifi yaşayıp, kuru fasulye
ve makarnaya talim ederek para biriktiriyorlardı. Tatile gelince de kendi
köylüsüne yüksekten bakıyorlardı. Almanya'da Kral gibi
yaşadıklarını anlatmaları da işin cabası,
sanki orda para ağaçtan toplanıyordu. Bu zırvaları dinleyen
garibanlar da, Almanya'ya kapağı atma hayaline
kapılıyordu.
Ben bunun böyle
olmadığını çok iyi biliyordum. İngilizce ve Almanca
dillerini iyi bildiğimden, okuduğum Üniversitenin de teşvikiyle,
bilimsel bir projenin araştırmasını yapmaya Almanya'ya
gönderilmiştim. Hamburg, Köln ve Berlin gibi şehirlerde bir süre
kalıp, Türklerin Almanya'ya Entegrasyon sorununu inceledim. Almanya'ya
giden ilk nesilden tutun da, 2. ve 3. nesil Türklerin ordaki hertürlü
sorunları hakkında herşeyi biliyordum. Hele 3. nesil Türklerin
Türklükle nerdeyse alakaları yoktu, iyice Dejenere olmuşlar ve
Almanlaşmışlardı...
Arabayı
kapının önüne parkettiğimde, Vedat beni karşılamaya
çıktı. Sarılıp kucaklaştık, ayaküstü hal
hatır sorduk birbirimize. İçeri girmeden önce birer sigara içelim
dedik. Vedat'a misafirleri sorduğumda, "Aşağı
mahalleden Almancı Ramazan çavuş vardı ya, onlar işte,
bizde kalıyorlar. Kendi evlerini bu sene yıktırdı, apartman
mı ne dikecekmiş oraya. Öbürleri de Ankara'daki Şaban
eniştemler!" dedi. Sigaramız bitince, içeri girdik.
Vedat,
halamın mutfakta olduğunu söyleyince, salona geçmeden önce
mutfağa uğrayıp, halamın elini öptüm. Mutfakta misafirlerin
karıları ve birkaç da küçük kız vardı. Halam,
kadınlara benim kim olduğumu söyledi. O zaman kadınlar da
ellerini uzattılar öpmem için. Almancı Ramazan çavuşun
karısı olduğunu düşündüğüm kadının giysileri
pahalı ve kaliteliydi, ama kadına hiç
yakışmamıştı. İpek bir eşarp vardı
başında. Boynundaki ve kollarındaki altınlarla küçük bir
kuyumcu dükkanı açılabilirdi. Kadın sürekli kolundaki
bileziklerini düzeltip, hepsinin kolunda yan yana intizamlı
durmasını sağlamaya çalışıyordu.
Ben salona gitmek
üzere çıkarken, tam mutfağın kapısında donup
kaldım. Karşımda, uzun boylu, düzgün fizikli, çok
değişik tarzda kesilmiş sarı saçlarının boyama
olduğu hemen anlaşılan, makyajlı yüzü bakımlı,
gözleri mavi (ki muhtemelen Lens takıyordu), amını tüm
ayrıntısıyla belli eden daracık kot pantolonlu,
göğüslerini çatalına kadar gösteren askılı tişörtlü,
kolunda küçük bir dövme olan, yüksek topuklu ayakkabı giymiş, 19-20
yaşlarında bir kız vardı. O da beni görünce, ıslak
elleriyle öylece dondu kaldı. Bu birkaç saniye süren donmada, o da beni
tepeden tırnağa incelemiş ve en son gözleri gözlerime
takılmıştı. O anda kız elektriğe
çarpılmış gibiydi. Benimse o anda aklımdan geçen tek
şey, (Bu kızı mutlaka sikmeliyim!) oldu.
Sonra ikimiz
aynı anda, "Pardon!" deyip hafif yanlara adım attık.
Ben, "Buyrun siz geçin!" diyerek geri mutfağa doğru
çekildim. Kız yanımdan geçerken sanki parfümeri dükkanı
taşınıyormuş gibi hissettim. Bu kız kesinlikle
Almancı Ramazan çavuşun kızı olmalıydı. Muhtemelen
Lavabodan geliyordu, onun için elleri ıslaktı. Ki annesi, "Al
kızım, ellerini kurula!" diyerek çantasından
kağıtmendil çıkarıp verdi. Lavabodaki havluyu
kullanmadığına göre, temizlik konusunda çok titiz bir kız
olmalıydı. Ben mutfaktan çıkarken kız annesine Almanca,
"Mama, er ist so süss!" (Anne, o çok tatlı!) dedi. Annesinin de,
"Kızım şşşt!" dediğini duydum.
Salona girerken
içerdeki herkese toptan selam verdim. Eniştem misafirlere beni taktim
etti, İzmir'de Üniversitede okuduğumu söyledi. O sırada
Almancı Ramazan çavuş, "Öp bakayım elimi kerata!"
diyerek elini uzattı. Parmağında Kehribar taşlı,
gümüşten, büyükçe bir yüzük vardı. Emrivaki yapmasına
sinirlenmiştim, hiç sevmezdim böyle şeyleri. Yine de öptüm elini.
Ondan sonra da diğer büyüklerin ellerini öptüm. Salonda birkaç tane de
ufak oğlan çocuğu vardı, öptürmek istemediğim halde onlar
da benim elimi öptüler. Ben Vedat'ın yanına oturacakken, Ramazan
çavuş, "Gel şöyle yanıma otur Haruncuğum, sohbet
ederiz!" dedi. Bu hareketine de sinir olmuştum. Ama
kızını sikmek istiyorsam, onun bu davranışlarına
katlanmak zorundaydım.
Küçük
kızların birisi tepsi dolusu çayla geldi içeriye.
Çaylarımızı aldık, içerken, bir başka küçük kız
da bana Kolonya ve Akide şekeri ikram etmek istedi. Elime çok ama çok az
Kolonya dökmesine izin verdim, sürdüğüm parfümle hiç
uyuşmayacaktı. Ayıp olmasın diye bir tane de Akide
şekeri alacaktım ki, Ramazan çavuş elimi tutup mutfağa
doğru seslendi, "Nurcan kızım, Almanya'dan
getirdiğimiz çikolatalardan getir, annenin valizinde olacaktı!"
diye. Yine yapmıştı yapacağını.
Kızı
salona girdiğinde, bunun deminki kız olduğunu gördüm. Demek ki
ismi Nurcan idi. Gözümü bir saniye bile ayırmadan, yürüyüşünü,
fiziğini, vücudunun tüm kıvrımlarını işledim
beynime. Ve birkez daha onayladım ilk teşhisimi, bu kızı
mutlaka sikmeliydim. Nurcan getirdiği çikolataları babasına
uzattı, babası da, "Kızım böyle görgüsüzlük olmaz, bir
tabağa koyup ikram etsene!" dedi. Nurcan, "Aber Papa!"
(Fakat baba!) diyerek sinirli bir şekilde gitti. Giderken arkasından
baktım, götü de müthiş güzel görünüyordu. Az sonra tabağa
koymuş getirdi, ikram etti herkese. Ama giderken babasının
kulağına birşeyler fısıldadı. Nurcan gittikten
sonra Ramazan çavuş beni soru yağmuruna tuttu, birden hakkımda
herşeyi öğrenmek istiyordu.
Sorularına
kısa kısa cevaplar verdim, hiç sevmemiştim bu adamı. Önce
bir geriye yaslandı, sonra da elini dizime koyup, yarım saat
kızını övdü bana. Yok işte, kızının ehliyeti
olduğunu ve arabayı Kapıkule'ye kadar kızının
kullandığını, kızının Almanya'da kendine ait
Kuaför salonu olduğunu, kızını Almanya'da çok isteyenlerin
olduğunu, fakat kendisinin kızını Türkiye'den, tahsilli,
sağlam karakterli biriyle evlendirmek istediğini vs. vs. anlatıp
durdu. Ramazan çavuş yarım saat içerisinde resmen beni damat adayı
olarak görmeye başlamıştı.
Benim olaya Sazan gibi
balıklama atlamadığımı görünce de,
başka konuyla sürdürdü konuşmasını. Aşağı
mahalledeki evini yıktırdığını, oraya 4
katlı apartman dikeceğini, bir katında kendi
oturacağını, katın birini Almanya'daki oğluna, birini
yine Almanya'daki diğer kızına, bir katını da Nurcan'a
vereceğini, ilerde müstakbel gelin ve damatlarını aynı
çatı altında görmek istediğini falan anlattı.
Apartmanın projesini Alman bir Mimara çizdirdiğini söylemeyi de ihmal
etmedi. Sanki Türkiye'de proje çizecek hiç Mimar yokmuş gibi
böbürleniyordu, "Bir ara sana projeyi göstereyim, bak bakalım hiç
öyle bir şey gördün mü! Tamam mı?" dedi. Geçiştirmek için,
"Tamam, olur!" dedim.
Çaylarımız
tazelenirken anlattıklarına ara vermek zorunda kaldı. Ben de o
sırada diğer misafirlerin hallerini hatırlarını
şöyle bir sordum, biraz onlarla sohbet ettim. Aslında buraya
Vedat'ı görmeye, onunla sohbet etmeye gelmiştim, ama pek konuşamamıştık.
Vedat bir ara salondan çıktı ve koridordan bana (Dışarda
sigara içelim!) işareti yaptı. Ben de içerdekilerden müsade isteyip,
5 dakikalığına hava almak için dışarı
çıkacağımı söyledim, kalktım. Ramazan çavuş ne
için çıkacağımızı anlamış
olmalıydı ki, "Ben de bir sigara içeyim dışarda!"
diyerek peşimizden geldi.
Kapının
önüne çıktığımızda Vedat'la bana sigara ikram etti.
Biz tabii, "Biz içmiyoruz!" dedik. "Gençlerrr, ben sizin
ananız babanız gibi geri kafalı değilim, ben Alamanya
görmüş adamım, yanımda içebilirsiniz, benim kızım bile
yanımda içiyor!" dedi, zorla tutuşturdu elimize birer sigara ve
yaktı. Biz de içmek zorunda kaldık. Sigaralarımızı
içerken de çenesi durmadı, bu sefer arabasından bahsetti, Merce***'in
son modeli olduğunu, AMG özel sipariş olduğunu, içinin
dışının 'Full' olduğunu, 129.000 Euro peşin para
saydığını, Almanların bile bu arabaya binemediklerini
anlattı. "Kısmet olur da Nurcan Türkiye'den biriyle evlenirse,
damadıma bu arabayı düğün hediyesi olarak vereceğim!"
dedi. Vedat bu muhabbetten sıkılmıştı, "Siz
konuşun, ben Selim'in yanına bir uğrayacağım!"
dedi ve motoruna atlayıp gitti.
Ben de
sıkılmıştım açıkcası. Ramazan çavuş
ardı arkası gelmeyen övünmelerini sürdürürken, ben Nurcan'ı
nasıl sikerim hesabı yapıyordum. Sanki Nurcan telepati yoluyla
düşüncelerimi okumuş gibi geldi yanımıza.
Babasının gömlek cebinden sigara paketini çıkarıp bir tane
kendine aldı, bize de ikram etti. Biz de yeni söndürdüğümüzü
söyledik. Nurcan sigarasını içerken, babasına Almanca birşeyler
söyledi. Nurcan'ın ne dediğini anladım, ama belli etmedim.
Nurcan Babasına, (Bu çocuk çok tatlı, işte beni bununla
evlendirirsen evlenirim!) demişti. Babası da ona Almanca, (Tamam
kızım, halledeceğim!) dedi, sonra bana, "Haruncuğum
kusura bakma, Nurcan'ın Türkçesi pek iyi değil de ondan benimle
Almanca konuşuyor! Köyde sıkılmış, biraz gezip
dolaşmak istiyormuş, onu söyledi demin!" dedi.
Niyetlerini
anlamıştım, ama bu arada bana da Nurcan'ı sikmek için bir
fırsat çıkmıştı. "Ben gezdirebilirim
Nurcan'ı, tabii sizin de müsadeniz olursa?" dedim. Ramazan çavuş
da kızına sormadan, "Tabii tabii evladım, gidin gezin
dolaşın eğlenin, konuşun, hem birbirinizi
tanımış olursunuz!" deyip, arabasının
anahtarlarını uzattı Nurcan'a. Nurcan da babasının
yanağına öpücük kondurup, melez bir Türkçeyle, "Aslan
Papa!" deyip anahtarları aldı ve "Al, sen kullan!"
diyerek bana verdi. Arabanın başına
vardığımızda, "Bak buraya basacaksın!"
diyerek elimdeki anahtarın kumandasına bastı, kapıların
kilidini açtı. Nurcan sağ tarafa geçip arabaya binerken, babası,
"Haruncuğum bir saniye gelsene, az kalsın unutuyordum!"
dedi. Yanına vardığımda, cüzdanından 5-6 tane 100
Euroluk banknot çıkarıp, banknotları dürdü büktü gömleğimin
cebine soktu, "Kızım nereye istiyorsa götür gezdir, para problem
değil!" dedi. Bozulduğumu belli etmemeye çalışarak,
teşekkür ettim.
Arabaya
bindiğimde bu sefer de Nurcan başladı, "Bak kontak yeri
burası, el freni burda, Airco bu, Camları burdan açıyorsun,
Radio burdan açılır, aynaları burdan ayarlıyorsun..."
gibi şeyler söylemeye. Gösterdiği şeylere bakmıyordum bile,
gözlerim cömert dekoltesinden görünen iri göğüslerindeydi. Göğüs
çatalından biraz fazlasını görebilmek umuduyla, emniyet kemerimi
bir iki kez çektim ve "Kemer takıldı galiba, gelmiyor!"
dedim. Hemen benden tarafa uzandı, kemeri çekti. Ozaman dantelli sutyenine
kadar gördüm. Galiba göğüslerine de parfüm sürmüştü. Bir iki
saniyeliğine de olsa içime çektim kokusunu. Bu bile
yarağımın sertleşmesi için yeterli olmuştu.
Nereye
gideceğimi bilmeden Çevre yoluna doğru sürdüm arabayı. Nurcan
halen konuşuyordu, kendinden bahsediyordu, Almanya'da sahibi olduğu
Kuaför salonundan falan bahsediyordu. Belli ki konuşmayı çok seven
bir kızdı ve köyde konuşacağı kafasına göre
kimseyi bulamamıştı. Heyecanlı heyecanlı
anlatıyordu birşeyler. Sonradan farkettim, Nurcan'ın sadece
vücudu ve parfümü değil, o Alman aksanlı Türkçesi de acaip tahrik
ediyordu beni. O konuşurken, sanki birisi yarağımı
okşuyor gibi geliyordu bana.
Otoyola
çıkmıştık. O sırada Nurcan'ın telefonu
çaldı. Anladığım kadarıyla Almanya'dan bir kız
arkadaşı arıyordu. Almanca konuşuyorlardı. Nurcan
benim Almanca bildiğimi bilmiyordu, telefondaki kıza beni
anlattıkça anlatıyordu, çok tatlı olduğumu, bana ilk
görüşte aşık olduğunu falan anlatıyordu. Hakkımda
neler düşündüğünü bilmek işime geliyordu tabii. Konuşmalarında
bir ara, "Yok daha öpüşmedik bile... Şimdi arabadayız,
galiba sevişeceğimiz bir yere gideceğiz... Yok, daha o konuyu
anlatmadım, ama anlatacağım..." diye ilginç bir şey
geçti. Rahat bir yarım saat konuştular kızla. Telefonu
kapatınca, "Benim Kuaför salonunda çalışan kızlardan
biriydi arayan, işlerle ilgili konuştuk!" dedi. Aklı
sıra beni kandırmaya çalışıyordu, ben de, "Bir
sorun mu varmış işlerle ilgili?" dedim. "Yok yok,
herşey yolundaymış!" dedi.
Otoyolda epey yol
gitmiştik, nereye gideceğimi bilmediğim için, yol üzerinde ilk
gördüğüm dinlenme tesisine girdim. Arabayı sakin bir yere çekip,
"Nereye gidelim, nereyi gezmek istersin, ne yapmak istersin?" diye
sordum. "Şeyy... Aslında banyo yapabileceğim temiz bir yere
gitmek isterim! Misafir kaldığımız evin banyosu hiç
Hijyenik değil! En son dün sabah köye gelmeden önce otelde banyo
yaptım, o otelin banyosu temizdi!" dedi. Bu kız
safmıydı, yoksa çok mu kurnazdı anlayamadım, ama işime
geliyordu. "Tamam ozaman, o otele gidelim! Otelin adını, yerini
hatırlıyor musun?" dedim. "Navigasyonda kayıtlı
oması lazım!" deyip, Radyonun LCD ekranına dokundu. Ekranda
Navigasyon belirdi. Kırmızı Bayrakla işaretleniş
yerlerden birkaçına sırayla dokundu ve otelin yerini buldu. Oteli
yeni hedef olarak verdi Navigasyona. Cihaz hemen başladı (Almanca)
konuşmaya, "Mümkün olan ilk yerden U-Dönüşü yapınız!
Hedefiniz 8 Kilometre uzaklıktadır!" diye. Nurcan heyecanla
tercüme etti...
Az ilerden geri
döndüm, Cihaz bize otelin önüne varana kadar kılavuzluk etti ve
"Hedefe ulaşılmıştır!" diyerek susutu. Lüks
ve Turistik bir oteldi. Arabayı park edince yine elimdeki kumandaya
bastı, arka bagaj kapağı açıldı. Bagajdan küçük bir
seyahat çantası aldı ve girdik otele. Nurcan Pasaportunu ve kredi
kartını resepsiyona verdi ve bir oda isteyip, odaya bir
şişe şampanya göndermelerini rica etti. Alman Pasaportuydu, yani
Nurcan Alman vatandaşıydı. Anahtarı alıp odaya
çıktık. Bizden hemen sonra da şampanya geldi. Garsona
açtırıp bardaklara doldurttuktan sonra, 20 Euro bahşiş
verip gönderdi, kapıyı kilitledi.
"Prost!"
diyerek tokuşturup yudumladı şampanyasını. Ben de,
"Prost!" diyerek içmeye başladım. Nurcan
bardağını yarım bırakıp, "Ben önce bir
duş alayım! Sen keyfine bak!" dedi. Ve yatağa oturup
soyunmaya başladı. Sutyen külotla kalınca, o küçük seyahat
çantasından temiz iççamaşırı alıp banyoya girdi.
Arkasından biçimli götüne baka kaldım, Tanga külodunun ipi götünün
yanakları arasında kaybolmuştu. Ayrıca götünün sağ
yanağında da küçük bir dövme vardı. Bu manzara
yarağımı kazık gibi yapmıştı. Nurcan
banyonun kapısını açık bırakmıştı, ama
oturduğum yerden birşey göremiyordum. Bir sigara yaktım ve
şampanyamı içmeye devam ettim.
Duşunu
alıp banyodan çıktı, yeni sutyen külodu vardı üzerinde.
Eski sutyen külodunu seyahat çantasına koyup, küçük havluyla
saçlarını kurularken, "İstersen sen de bir duş al,
buranın banyosu çok Hijyen!" dedi. Ben de, "Tamam!" deyip,
onun yaptığı gibi odada Boxerime kadar soyundum. Beni
inceliyordu ben soyunurken. Girdim banyoya, Boxerimi çıkarıp
duşun altına girdim. Yıkanırken, yeniden kalkan
yarağımı şampuanlayıp biraz sıvazladım suyun
altında. Bir ara döndüğümde, Nurcan banyo kapısına
dikilmiş, beni seyrediyordu. Gülümsedim. O da gülümseyip odaya geçti tekrar.
Yıkandıktan sonra, banyoda kurulanıp, Boxerimi giyip
çıktım.
Nurcan yatağa
uzanmış, sigarayla şampanya içiyordu. Yanına uzandım,
ben de bir sigara yaktım. O anda benim yerimde bir başkası
olsaydı, herhalde ilk işi anında kızı sikmek olurdu.
Bunu ben de çok istiyordum, ama bunu belli etmek istemiyordum ona. Gayet serinkanlı
davranıyordum. Ben böyle davrandıkça, kendisinin üstüme
atlayacağını umuyordum. Sigarası bitince, "Sana sormam
gereken şeyler var..." dedi. Yüzünde biraz endişe vardı.
"İstediğini sorabilirsin!" dedim. "Şeyy... Senin
için bir kızda Bakirelik önemli mi? Yani sen de diğer Türkler gibi mi
düşünüyorsun Bakirelik konusunda? Yani mesela, kızın Bakire
olmadığını bilsen, yine evlenir misin onunla?" dedi.
Nurcan
ağzındaki baklayı çıkarmıştı.
Anladığım kadarıyla Bakire değildi ve bu da benim
ekmeğime tereyağ sürüyordu. Tek derdim Nurcan'ı sikmek
olduğundan, "Yok, tabii ki önemli değil kızın Bakire
olup olmaması!" dedim. "Hmmm, anladım!" dedi. Ama
Nurcan'ın yüzündeki endişe kaybolması gerektiği yerde, daha
da arttı. Acaba verdiğim cevap hoşuna gitmedi mi diye düşünmeye
başalmıştım ki, o sırada beni şok eden bir
başka soru geldi. "Peki ya... Mesela kızın
başından daha önce bir evlilik geçmişse? Mesela 3 aylık bir
evlilik?" dedi. Bunu beklemiyordum doğrusu! Ayrıca bu
kızın kurnaz değil, çok saf olduğuna kanaat getirmiştim.
"Bunlar
önemli şeyler değil, evleneceğim kızda başka
değerlere önem veririm, dürüstlük, açıksözlülük ve karakter
gibi!" dedim. İşte o an rahatlamıştı, sevinçle
dudaklarımı öptü ve "Senin farklı olduğunu daha ilk
gördüğümde anlamıştım, ama emin olmak istedim!" dedi.
Ve ben birşey sormadan anlattı. Babasının karşı
çıkmasına rağmen, Jürgen isminde bir Almanla evlenmiş.
Fakat evlilikleri yürümemiş, 3 ay içerisinde boşanmışlar. 7
ay olmuş boşanalı. Şimdi de babası (Bu sefer seni
Türkiye'den, benim bulacağım biriyle evlendireceğim!) diye
tutturmuş. Aslında Nurcan bu tatilde köye gelmeyi hiç istememiş,
ama babası zorlamış. Zaten 20 yıldır bu 2.
gelişiymiş köye. Köyü sevmediğini, köyde
sıkıldığını söylüyordu.
Kızı
biran önce sikmek istiyordum, ama kendimi de ağırdan satmaya
çalışıyordum. "Çok açıksözlü ve dürüstsün! Ayrıca
çok sexysin!" deyip, dudağına bir öpücük kondurdum.
"Gerçekten beğendin mi beni?" dedi. "Şu ana kadar
gördüklerimi çok beğendim! Ama gerisini bilemem!" dedim. "Mmmmh,
anladım!" dedi ve doğrulup, sutyenini ve külodunu bir
çırpıda çıkardı ve "Ee, gördün işte,
nasılım? Göğüslerim yeterince büyük olmuş mu, yoksa biraz
daha büyüttürmem lazım mı?" diye sordu. Demek ki göğüsleri
Silikonluydu. Amında da Piercing vardı. "Özür dilerim, onu demek
istemedim, nasıl seviştiğini bilmiyorum demek
istemiştim!" dedim.
"Haa,
anladım!" diyerek üstüme çıktı, dudaklarımdan
başlayıp, vücudumun üst kısmını öperek Boxerime kadar
indi. Yarağım zaten çadırı kurmuş halde zonkluyordu.
Boxerimi indirip çıkardı ve "Mmmmh!" diyerek yarağıma
yumuldu. Şu ana kadar siktiğim kızların içerisinde en güzel
saksoyu Nurcan çekiyordu. Yarağıma tükürüp başını
sıvazlıyor, sonra tekrar ağzına alıyor, emiyor
yalıyordu. Bunları yaparken de bir eli taşaklarımı
avuçluyordu. Fakat fazla dayanamayacağımı anladım ve
"Geliyorum!" dedim. Nurcan hiç istifini bozmadan emmeye devam etti.
Ve ağzına patladım. Bukadar çabuk
boşaldığıma inanamıyordum. Döllerimin hepsini
yalayıp yuttuktan sonra, gülümseyerek, "Aynı Jürgen gibisin, o
da fazla dayanamazdı!" dedi. Söylenecek lafmıydı bu
şimdi! Bu kız saf değil, resmen salaktı. Moralim
bozulmuştu ve normalde boşaldıktan sonra kazık gibi duran
yarağım anında inmişti.
Bir sigara
yaktım, şampanya doldurdum kendime. Nurcan da banyoya gitti
ağzını yıkadı geldi. Sokuldu yanıma. Vücudumun
üst kısımlarını öperken, elini de küçülmüş
yarağıma attı. Zevzek zevzek konuşmasına devam ediyor,
"Ay bu haliyle çok sevimli duruyor Penisin! Şuna baksana nekadar
tatlı!" diyerek, sanki kedi yavrusu severmiş gibi hareketler
yapıyordu. Gülümseyerek, "Biliyor musun, Jürgen'in penisi inikken bile
kocamandı, ama seninki tam avucuma sığıyor, bak çok
şirin!" dediğinde, artık ben sinirden
çıldıracaktım. Bu kız salak değil, salağın
önde gideniydi. İçimden (Senin de, Jürgen'in de anasını
bacısını sikeyim!) diye küfür ediyordum.
Neden sonra benim
suratımın asık olduğunu farketti ve "Schatzi, sen
üzgün müsün? Eğer erken geldiğine üzülüyorsan, ben o konuda çok
anlayışlıyım, sana kızmadım! Her erkeğin
başına gelebilir! Merak etme, ben şimdi onu yeniden kaldırırım!"
diyerek yumuldu yarağıma. İnik yarağımı komple
ağzına alıyor, taşaklarımı okşuyordu. Bir
iki dakika emip yalıyor, sonra parmaklarıyla yokluyordu sertleşiyor
mu diye. Ama sertleşmiyordu ve yeniden emmeye devam ediyordu. Bu
gidişle sertleşmeyecekti de, çünkü kafam Jürgen piçi ile
meşguldu.
Jürgen'i kafamdan
atmam için başka şeyler düşünmeye başladım.
Fidan'ı, Zeynebi, Rabia'yı, Meryem'i nasıl siktiğimi
gözümün önüne getirdim. Zahide'yi nasıl sikeceğimi
düşündüm. Çektiğim resimleri canlandırdım kafamda. Resimler
gözümün önünden geçerken yarağımın
kıpırdadığını hissettim. O anda Nurcana,
"Senin çıplak resimlerini çekmek istiyorum, çekebilir miyim?"
diye sordum. "Haa, anladım Schatzi, sen Fantazi yapmak istiyorsun!
Tamam, nasıl poz vereyim?" dedi. Kalktım telefonumu aldım,
her çektiğim pozda yarağım biraz daha sertleşiyordu. En son
yatakta dörtayak domaltıp, arkadan görüntüsünü çektiğimde,
yarağım da tavan yapmış, kazık gibi olmuştu.
"Hiç bozma pozisyonunu!" deyip, telefonu yatağa
bıraktım ve arkasına yanaşıp, pürüzsüz kaymak gibi
amını yalamaya başladım. Galiba amına Epilasyon
yaptırmıştı, kıl tüy namına en ufak birşey
yoktu. Amı çok güzel kokuyordu, sadece göğüslerine değil,
amına da parfüm sürmüştü.
Amını
iyice kıvama getirene kadar yalayıp inlettikten sonra göt
deliğini de yaladım. Belli ki götten de siktirmişti, göt
deliği açılıp kapanıyordu dilimi değdirdiğimde.
Buna sevinmiştim, çünkü onu götten de sikmek istiyordum. Sırayla
dilimi bir göt deliğine, bir amına sokuyordum. Ara sıra da
poposuna tokat atıyordum. Nurcan'ın inlemeleri
artmıştı. Yalamayı bırakıp,
yarağımı yavaşça amına kökledim ve gidip gelmeye
başladım. İşte şimdi olmuştu, Ben yeniden Ben
olmuştum. Belinden kavrayıp, vurdura vurdura sikiyordum
amını. Nurcan da Türkçe sikişmeye alışık olmadığından
Almanca konuşuyor, durmadan, "Jaa, schön, super, fick mich Schatzi!
Schneller, ohh jaa!" diyordu. En sonunda, "Jaa, ich komme, ich
komme!" diye diye ilk orgazmını olup boşaldı.
Dikkatimi
yoğunlaştırıp, hırsla sikmeye devam ediyordum.
Amına hızlı hızlı pompalarken, içimden de (Jürgen'in
kabuklu yarağına benzemez benimki!) diyordum. Çok geçmeden Nurcan,
"Ohh mein Gott, ich komme wieder, ich komme!" diyerek bir kez daha
orgazm oldu. Ama durmadım, 3. kez orgazm etmeyi kafaya koymuştum.
Birkaç dakika sonra yine, "Ohh mein gott, das gibt's nicht!" demeye
başladığında, amından çıkıp götüne kökledim
bir seferde ve hiç beklemeden pompalamaya başladım. Göt sikerken
herzaman yaptığım şeyi yaptım sonra da, elimi alttan
amına attım ve klitorisini okşadım. Klitorisini öyle bir
ayarlı uyarıyordum ki, orgazm olacağı zaman elimi
çekiyordum. Sonunda ben de boşalmak üzereyken, klitorisini
okşamayı hızlandırdım. Ve Nurcan'ın, "Ich
komme, ich komme!" çığlıkları eşliğinde
götünü doldurdum döllerimle. Aynı anda boşalmıştık.
Yarağım götündeyken birkaç resim çektim.
Nurcan'ın
hali kalmamıştı, yüzüstü yapıştı yatağa. Ben
de onunla birlikte, onun üzerine yapıştım. Yarağım
götünün içinde kaldım bir süre. İçtiğim şampanyadan olsa
gerek, işeme ihtiyacı hissettim. Götünden çıkmak
istediğimde, elini arkaya atıp belime koydu ve "Nolursun
çıkma, kal içimde!" dedi. Dayanabildiğim kadar daha kaldım
içinde, sonra çıktım götünden ve tuvalete koştum.
İşeyince müthiş rahatlamıştım. Duşun
altına girip yarağımı yıkarken, Nurcan da geldi banyoya.
Önce o da işedi, sonra birlikte duş aldık.
Kurulanıp
yatağa geçtik, bir süre öpüşüp elleştik, birer sigara
yaktık. Nurcan'ın yüzünde halen şaşkınlık
vardı, "Anlamadım, nasıl oldu böyle, arka arkaya tam 3
sefer orgazm oldum, ilk defa yaşadım bunu! Olamaz böyle birşey!
Jürgen'le seks yaparken hep bir seferde kalırdım!" dedi.
(İçimden yine Jürgen'in anasını bacısını
kalayladım) "Sigaramız bitince gidelim, merak ederler!"
dedim. "Tamam Schatzi, sen nasıl istersen!" dedi ve
sigarasını söndürüp, giyindi. Ben de giyindim. Çantasını
aldı ve el ele çıktık otelden. Geri köyün yolunu tuttuk...
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları
Tüm Bölümleri
|