Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları... (6) (Harun 22 Y., İzmir)
Nurcan arabada da elimi bırakmadı. Elimi, sadece vites değiştireceğim
zaman bırakıp, hemen yeniden tutuyordu. Liseli aşık
kızlar gibiydi. Halen çözememiştim bu kızı, bazen çok saf
diye düşünüyordum, bazen çok salak, bazen de çok kurnaz. Belki de iki
kültür, iki dil arasında bocaladığı için, sorduğu
sorular veya anlattıkları, benim onun hakkında böyle
düşünmemi sağlıyordu. Belki de son derece harbi bir
kızdı, düşündüğünü pat diye söylüyordu sadece. Doğrusu
biraz üzülüyordum kızın haline, benim amacım onu sadece
sikmekti. Ve sikmiştim de. Kızcağız ise çoktan evlilik
hayallerine kapılmıştı. İçimi suçluluk duygusu
kaplamıştı. Kendimi sanki pazarda, almayacağım halde,
alacakmışım gibi yapıp Çileklerin tadına
bakmışım gibi görüyordum.
Köye 8-10
kilometre kala, "Ee Schtazi, benimle evlenecek misin? Ben çok istiyorum
seninle evlenmeyi!" dedi. Er yada geç bu soru gelecekti, biliyordum. Hadi babasını
siktir et, şimdi ben bu kıza ne diyecektim? Kızı üzmek
istemiyordum. Ama kendimi ve ailemi de düşünmek zorundaydım.
Biliyordum ki, 'Evet' dersem, babası apar topar nişan düğün
yapmaya kalkışacak ve Oldu Bitti'ye getirecekti olayı.
Adamın niyeti en baştan belliydi, yok çikolatayla, yok cebime 5-6 yüz
Euro koymakla, yok arabasını verme vaadiyle, yok apartman katı
vaadiyle gözümü boyayıp, kaşla göz arasında (Bir Almanla evlenip
boşanmış) kızını bana kakalamaktı
amacı. Üstelik adam anasının gözü birine benziyordu, birkaç yüz
Euro verebilirdi, ama 129.000 Euro'luk arabayı ve apartman
katını vereceğinden emin değildim. Almancı Ramazan
çavuş anasının gözüyse, ben de bunlara kanacak kadar saf
değildim!
Nurcan'a
Diplomatik bir cevap vermeliydim. Onun için arabayı otoyolun
kenarında müsait bir yere çektim. Kontağı kapattım ve
"Şimdi lafımı bölmeden dinlemeni istiyorum! Tamam
mı?" dedim. "Tamam Schatzi!" deyince konuşmaya
başladım:
"Güzel bir
kızsın, harika bir vücudun var, çok sexysin, çok ta güzel seks yapıyorsun,
seni çok beğendim. Ama evlilik konusunu konuşmak için daha çok erken!
Tamam, seninle seks yaptık, ama tanışalı birkaç saat anca
oldu, seni ve aileni nerdeyse hiç tanımıyorum. Sen de beni ve
benimkileri daha tanımıyorsun. Huyumu, suyumu, karakterimi,
geçmişimi bilmiyorsun daha. İçkim, kumarım, karı kız
olayım, çapkınlığım, berduşluğum,
ipsizliğim, sapsızlığım,
sapkınlığım, üçkağıtçılığım,
dolandırıcılığım,
yalancılığım, dayağım, küfürüm, Sadistliğim
vs. var mı bilmiyorsun. Hobilerim, zevklerim, dinlediğim müzik,
okuduğum kitaplar, sevdiğim filimler, mizah anlayışım,
hayallerim, inancım, siyasi düşüncem, ileriye dönük planlarım
vs. nelerdir bilmiyorsun. Belki de beni yakından tanıyınca benimle
evlenmek bile istemeyeceksin. Böyle şeyler zaman ister. Ayrıca çok
önemli bir şey daha var, benim daha okulum bitmedi. Diplomamı,
mesleğimi elime almadan, kendi paramı kendim kazanmaya
başlamadan, para diye ailemin eline bakarak evlenmek istemiyorum! Kusura
bakma, hızlı konuştum galiba? Söylediklerimin hepsini anlayabildin
mi, açıklamamı istediğin bir şey var mı?"
dedim.
Nurcan, "Yok,
hepsini anladım. Türkçeyi belki çok iyi konuşamıyorum, ama
hepsini anlıyorum! Şimdi senin beni dinlemeni istiyorum!" dedi
ve beni şok eden şeyler anlatmaya başladı:
"Sana hak verdim,
ama bunların hiçbiri benim için sorun değil! Çünkü ben sana ilk
görüşte aşık oldum! Sana aşık olmasam, evlenip
boşandığımı söylemezdim. Türkiye'ye gelirken babam,
evlenip boşandığını kimseye anlatma, evleneceğin
adama bile söyleme demişti. Ama ben sana anlattım. Annem de, nikah
olmadan kimseyle seks yapmayacaksın diye tembihlemişti. Ama ben
seninle yaptım. Eğer konu içki, kumar, kadın kız falan ise,
bunları bütün erkekler yapıyor, bunu Jürgen de yapardı, hatta
babam bile yapıyor. Eğer konu okulun ise, okulun bitene kadar
beklerim...
Eğer konu
para ise, para hiç sorun değil. Jürgen çok zengin birisi, nekadar
parası var kendisi bile bilmiyor. Çok büyük bir inşaat ve emlak
Firması var, eski binaları çok ucuza satın alıp, restore
ediyor, sonra da ya kiraya veriyor, yada çok paraya satıyor. Milyonlar
kazanıyor. Zaten onunla iş konusunda
tanışmıştım, Kuaför salonu açmak istediğim
dükkanın ve dükkanın üstündeki evlerin de komple sahibiydi. Ben
dükkanı kiralamak istiyordum. Ama Jürgen bana aşık olduğunu
söyledi ve evlenirsek, dükkanın tapusunu adıma
yapacağını söyledi. Ben kendi işyerimi açmayı çok
istiyordum. Babama tapu konusunu söylemedim, Jürgen'i çok sevdiğim için
evlenmek istediğimi söyledim. Babam karşı çıktı
evlenmemize, ama Jürgen babamı parayla ikna etti, babama 300.000 Euro
verdi. Yani babam bu altımızdaki arabayı Jürgen'in verdiği
parayla aldı. Annemin kolundaki altınlar da öyle. Köye yapılacak
apartman da o paradan yapılacak...
Jürgen diyordum,
onunla evlendikten 2 ay geçmeden karıya kıza gitmeye
başladı, günlerce eve uğramaz oldu. Zaten benden önce de
öyleymiş. Benden önce 3 kere evlenip boşanmış,
evliliklerinin hepsi de kısa sürmüş. Bir süre sonra da benim en
yakın kız arkadaşıma aşık olduğunu söyleyip,
boşanalım dedi. Ama ben ilk başta boşanmak istemedim. Kendi
isteğimle boşanayım diye bana 500.000 Euro para verdi, ben de
ozaman boşanmayı kabul ettim. Ailemin bu paradan da haberi yok,
Jürgen kocalık görevini yerine getirmiyor diye
boşandığımı biliyorlar. Ama aptallık
etmişim, boşandıktan sonra bir Avukat arkadaşım
söyledi, eğer kendi isteğimle değil de, mahkemeyle
boşansaymışım, Jürgen'in en az 1-2 Milyonunu
alabilirmişim. Neyse, bunlar artık önemli değil. Şu anda
tek önemli şey sana olan aşkım! Eğer sorun gerçekten
paraysa, yeterince param var yani. Ayrıca Kuaför salonum da çok iyi
çalışıyor, her ay ortalama 5.000 Euro neto kazanıyorum. Bu
parayla rahat geçiniriz!" dedi.
Nurcan'ın
anlattıklarının şoku altındaydım. Bizim Ramazan
çavuş para için, kızını resmen bir Almana satmış
oluyordu. İçimden (Vay amına koduğumun pezevengi!) diye küfür
ettim, demek para veren olsa karısını da siktirecekti bu
vicdansız gavat. Utanmadan bir de altındaki arabayla, köye
yaptıracağı apartmanla hava atıyordu şerefsiz! Peki ya
karısına ne demeli? Karısı olacak o orospu da az
değildi, hava atmak için nerdeyse kolundaki bilezikleri milletin gözüne
sokacaktı! Millet tabii paranın nerden geldiğini bilmiyor.
İçimden Ramazan çavuşun karısını da bir güzel
kalayladım! Nurcan'ın haline üzülmüştüm şimdi.
Kızın hakkındaki teşhisimi bir kez daha
değiştirdim, bu kız çok saf ve dürüst idi. Bu kızın
yalan söyleyebileceğine inanmıyordum. Harbi bir kızdı.
Kafamdan bunlar
geçerken, Nurcan kolumu dürttü ve "Ee, birşey demiyecek misin?"
dedi. Ona, "İyi güzel söylüyorsun da, ben karı parası
yiyecek adama benziyor muyum?" dedim. "Ama evlenirsek, benim param
otomatikman senin paran olacak! Öyle değil mi?" dedi. "Yok öyle
değil, sanki seninle paran için evlenmiş gibi hissederim
kendimi!" dedim. Nurcan durdu durdu, "Hesap numaranı ver,
500.000 Euro'nun hepsini şimdi senin hesabına göndereyim!
İstersen Almanya'ya dönünce Kuaför salonumun olduğu dükkanı da
satarım, oranın parasını da sana veririm!
Yaklaşık 700.000 Euro da orası eder!" dedi. Elimde olmadan
güldüm ve "Aklın sıra beni mi deniyorsun, yoksa şaka
mı yapıyorsun?" dedim. "Hayır, yemin ederim çok
ciddiyim! Ver hesap numaranı, hadi!" dedi. Blöf yapıyor diye
düşündüm, çünkü bu devirde kim kime okadar parayı senetsiz sepetsiz
pat diye verirdi?
Hesap
numaramı verdim, gerçekten okadar parayı gözünü kırpmadan benim
hesabıma aktaracak mıydı, bunu öğrenmek istiyordum. Tablet
bilgisayarını çıkardı, Almanya'daki bankanın sitesine
girdi, hesabını bana gösterdi. Dediği kadar para vardı
hesabında. Sonra benim hesap numarama havale edilmek üzere rakamın
hepsini yazdı. Tam, 'İşlemi tamamla' butonuna basacağı
zaman elini tuttum ve "Peki, ya para hesabıma geçtikten sonra senle
evlenmezsem?" dedim. "Bunu benimle evlen diye yapmıyorum ki,
istersen evlenme! Bunu sana aşkımı ıspatlamak için
yapıyorum!" deyip, 'İşlemi tamamla' butonuna bastı!
Sonra da paranın hesabıma aktarıldığı
onayını gösterip, "Sana aşık olduğuma şimdi
inandın mı?" dedi.
Halen
inanamıyordum bunu yaptığına. Bir insan nasıl bukadar
saf olabilirdi. Sanki oyun oynarken, elindeki Misketini arkadaşına
verir gibi, hesabıma aktarmıştı okadar parayı. Bu
kız sevmeyi de, sevilmeyi de hak ediyordu. Ayrıca şimdi
Nurcan'ı sevmek için fazladan 500.000 tane sebebim daha olmuştu.
Eğriye eğri, doğruya doğru demek lazım, zaten
kızın fiziğine, boyuna posuna, güzelliğine ve Seksapeline
ilk görüşte hasta olmuştum. Sadece kızın
konuşmalarındaki patavatsızlığı ve
babasının davranışları biraz canımı
sıkıyordu. Onun dışında, Nurcan'ı koluma
takıp, göğsümü gere gere yanımda gezdirecek kadar
yakıştırıyordum kendime. Nurcan güzellik olarak, bizim
Üniversitedeki kızların çoğuna 5 basardı. Hatta biraz
Mankenlik ve Zerafet eğitimi almış olsa, Nurcan'ı görenler
kesin Manken zannederdi.
Ona, "Bunu
yapmana gerek yoktu, bana aşık olduğunu başından beri
biliyordum!" deyip uzandım, dudaklarından öptüm ve arabayı
çalıştırıp geri otoyola çıktım. Nurcan yine elimi
tutuyordu ve yaptığından çok mutlu olmuş görünüyordu. Köye
girerken, "Şimdi babamlar kesin soracak, ne oldu, ne
yaptınız diye, onlara ne demeliyim?" dedi. "Onlara, gezdik,
eğlendik, konuştuk, birbirimizi tanımaya
çalışıyoruz, şimdilik iyi gidiyor dersin, başka
birşey anlatmana gerek yok, tamam mı?" dedim. "Tamam
Schatzi, sen nasıl istersen!" dedi. "Bana birdaha 'Schatzi'
deme! Aşkım de, Canım de, Hayatım de, ama o kelimeyi
birdaha kullanma! Tamam mı aşkım?" dedim. "Tamam
aşkım!" dedi. Ona 'Aşkım' dediğime çok
sevinmişti, ama 'Schatzi' lafına neden gıcık olduğumu
anlamadığı belli oluyordu. O kelimenin
karşılığı da, bizdeki Aşkım, Canım,
Hayatım anlamına geliyordu, ama 'Schatzi' lafını
duyduğum zaman aklıma hemen Jürgen denen orospu çocuğu
geliyordu. Bu da canımı sıkıyordu.
Evin önüne
geldiğimizde, arabanın sesine, Nurcan'ın babası ve
eniştem dışarı çıkmışlardı.
Kontağı kapattım ve anahtarı verdim Nurcana. İndik
arabadan. Ramazan çavuş kızına sorar gözlerle bakarken,
eniştemin bakışlarında, Nurcan'la benim gezmeye gitmemize
anlam veremediğini gördüm. Nurcan babasının yanağına
öpücük kondurup, arabanın anahtarını verdi ve bana gülümseyip el
sallayarak içeriye girdi. Ramazan çavuşun bana birşey sormasına
fırsat vermeden, "Araban çok güzelmiş, uçak gibi gidiyor!
Kalıp sohbet etmek isterdim, ama eve gitmem lazım,
bekliyorlardır. Sonra görüşürüz!" dedim. Enişteme de Vedat'ı
sonra göreceğimi söyledim. Kendi arabama yürürken, Ramazan çavuş
arkamdan, "Dur bekle, birşeyler vereceğim!" diye seslendi
ve içeri girdi. Az sonra elinde bir poşetle geldi, "Karton senin,
diğerlerini annene babana verirsin. Onlarla en kısa zamanda
görüşmek istediğimi söyle!" dedi. Verdiklerine teşekkür
edip, "Tamam, söylerim!" dedim, arabayı
çalıştırıp uzaklaştım ordan. Poşette, benim
için bir karton Marlb*** sigara ve bizimkiler için birkaç paket çikolata
vardı.
Doğru
söylemek gerekirse, Ramazan çavuşun son model Merce***'inden sonra, bizim
yerli araba odun gibi gelmişti. Kendimi, At'tan inip, Eşeğe
binmiş gibi hissettim. Eve varana kadar Nurcan'ı düşündüm,
hesabıma aktardığı parayı düşündüm, içimde
sebebini anlamadığım bir suçluluk duygusu vardı. Evin önüne
parkedip, bahçe kapısını açtığımda, Meryem'le
Zahide verandada oturuyorlardı. Meryem heyecanla, "Evde kimse yok,
herkes düğün evine gitmiş! Biz de gideceğiz... Belki seni
görürüz diye bakmaya gelmiştik... Hani senin yanında Zahide'ye
birşey anlatacaktım ya, onun için getirdim Zahide'yi! Şimdi
anlatayım mı?" dedi. "Yok daha değil, siz inin
aşağıya, ben geliyorum hemen!" dedim, bodrumun
anahtarını verdim Meryem'e. Onlar bodruma inerken, ben de eve girdim,
sigarayı çantama koydum, sonra çikolataları poşetten
çıkarıp mutfağa bıraktım. Mutfaktan da koca bir tutam
peçete alıp çikolataların boşalan poşetine koydum ve
yanıma alarak bodruma indim.
Ben bodruma
girerken, Zahide Meryem'i sıkıştırıyor, "Ne
anlatacaksın kız, çatlatma beni, hadi söyle?" diye,
kızın kolunu çimdikliyordu. Kapıyı kilitledim, "Gelin
şöyle, oturun!" diyerek geçtim yatağın üzerine oturdum,
peçetelerin olduğu poşeti yastığımın yanına
bıraktım. Geldiler yanıma oturdular. Zahide, bukadar esrarengiz
davranan Meryem'in ne anlatacağının merakıyla
kudurmuştu. Meryem de bir an önce anlatmak için yerinde duramıyordu.
Gözlerime sabırsızca bakarak, "Anlatayım mı?"
dedi. "Önce Zahide'yle konuşmak istediğim bir şey var,
ondan sonra anlatabilirsin!" dedim. Meryem heyecanla, "Tamam!" dedi.
Zahide bu sefer benim kendisiyle ne konuşacağımı merak
etmişti. Zahide'ye, "Meryem sana şimdi bir
sırrını anlatacak. Ama onun sırrı direkt benimle
ilgili. Benim de sana güvenmem gerekiyor. Bunun için senden bazı
isteklerim olacak, onları yerine getirmeye söz verirsen, anlatmasına
izin veriyorum. Bak ama, Meryem sana anlattıktan sonra üçümüz
sırdaş olacağız, ayrıca burada olacaklar burada
kalacak! Ne diyorsun, anlatsın mı? Söz veriyor musun dediklerimi
yapacağına?" dedim.
Zahide şimdi
daha bir meraklanmıştı, heyecanla, "Tamam, söz veriyorum,
anlatsın!" dedi. Meryem'e anlatabileceğini söylediğimde,
heyecanla ve damdan düşer gibi, "Biz Harun abiyle
sikiştik!" dedi. Zahide bunu hiç beklemiyordu galiba, elini
ağzına götürüp, "Hııı?" dedi.
Aptallaşmış ve suratı kireç gibi bembeyaz olmuştu, bir
bana, bir Meryem'e bakıyordu. Meryem, "İnanmıyorsan
kendisine sor!" dedi. Ben de, "Sormasına gerek yok,
gösterebiliriz!" deyip, telefonumu çıkardım ve Meryem'i
Aşıklar tepesinde götten sikerken çektiğim resimleri gösterdim.
Zahide, sikişen birilerinin resimlerini ilk defa görüyor olmalıydı,
üstelik resimdeki kişiler şimdi yanıbaşında duruyordu.
Resimlere, fal taşı gibi olmuş gözlerle ve alt
dudağını ısırıp, yutkunarak bakıyordu.
Meryem de bakıyordu resimlere, ama o daha önce gördüğü için,
suratında sinsi bir gülümseme ve gizli bir gururlanma vardı.
Bu arada benim
yarak kazık gibi olmuştu. Telefonu gömleğimin cebine koyup
ayağa kalktım, Meryem'i de elinden tutup kaldırdım,
dudaklarından öptüm, Zahide'nin şaşkın
bakışları eşliğinde öpüşmeye başladık.
Öpüşürken Meryem'in buluzunun altından elimi soktum, göğüslerini
okşuyordum. Sonra bluzunu çıkardım ve "Sutyenini
çıkar!" dedim. Meryem ikiletmeden çıkardı sutyenini.
Eğilip küçücük göğüslerini okşayarak, öptüm, yaladım, üzüm
gibi uçlarını emdim. Zahide sanki ilk defa pørnøfilm izleyen birisi
gibi, yutkuna yutkuna bize bakıyordu.
Meryem'e,
"Şalvarını ve donunu da çıkart!" dedim. Meryem
şalvarını ve donunu çıkarırken, Zahide'ye döndüm ve
"Birazdan yapacaklarımızla üçümüz sırdaş
olacağız, tamam mı?" dedim. Zahide yutkunup 'Tamam!'
anlamında kafa salladı. Çırılçıplak soyunmuş
Meryem'i Zahide'nin yanına, yatağa domalttım. Pantolonumu ve
boxerimi çıkardım. Sıvazladığım
yarağıma gözünü dikmiş Zahide'ye, "Meryem'in götünün
yanaklarını ayır ve göt deliğine bolca tükür!" dedim.
Zahide heyecanla tükürüğünü Meryem'in göt deliğine isabet ettirmeye
çalışırken, telefonumu çıkarıp o halde ikisinin
resmini çektim. Sonra Meryem'in götüne yaklaştım ve Zahide'ye,
"Yarağıma da tükür, bolca!" dedim. Yarağıma
tükürürken de resim çektim ve telefonu gömleğimin cebine koydum.
Yarağımı
dayadım Meryem'in göt deliğine. Kafasını yavaşça
soktuktan sonra, kalanını birden kökledim. Bu sefer biraz fazla
acıtmış olmalıydım, ama Meryem yinede, Zahide'ye
mahçup olmamak için fazla ıhılamadı, yüzünü yatağa gömdü
sadece. Ben Meryem'in götüne kenetlenmiş haldeyken, Zahide halen Meryem'in
götünün yanaklarını ayrık tutuyordu. Zahide'nin elini tutup
ayağa kaldırdım ve sağ tarafıma çekip dudaklarına
yumuldum. Yarağım Meryem'in götünde hareketsiz beklerken Zahide'yi
öpüyordum. Zahide resmen şoktaydı, ruh gibi öpüşüyordu benimle.
Sağ elimi Zahide'nin şalvarının arkasından
daldırdım içeriye. Götünün yanaklarını avuçluyordum,
öpüşmeye devam ederken.
Meryem o
sırada, yatağa gömdüğü kafasını kaldırınca,
Zahide'yle öpüştüğümüzü ve şalvarının içinde hareket
eden elimi gördü. Bu sefer şaşırma sırası
Meryem'deydi, anlam veremiyordu bu yaptığıma. Hoş anlam
verse ne olacaktı ki, öyle yada böyle sikecektim Zahide'yi de. Zahide'nin
kulağına, "Hadi soyun, seni de sikeceğim!" deyip elimi
çıkardım şalvarından. Zahide bunu duyunca dondu kaldı,
onu da sikeceğimi hiç mi hiç beklemiyordu. Ben bu arada Meryem'in götüne
yavaş yavaş pompalıyordum. Meryem şimdi ufaktan
ıhılamaya başlamıştı. Baktım Zahide Transa
geçmiş gibi duruyor, kolundan tutup, biraz sertçe, "Soyunsana!"
dedim. Bunun üzerine utanarak bluzunu ve şalvarını
çıkardı, sutyen külotla kaldı. "Onları da
çıkar!" dedim.
Pompalamaya ara
vermiştim, yarağım Meryem'in götünde hareketsiz bekliyordum Zahide'nin
tamamen soyunmasını. Meryem neler olduğunu anlamak için ikide
bir kafasını çevirip arkaya bakmaya çalışıyordu.
Zahide ürkekçe sutyenini ve külodunu çıkarıp, elleriyle
göğüslerini ve amını kapattı. Zahide'yi yatağa
doğru hafif ittirerek, "Meryemin yanına domal, aynı Meryem
gibi!" dedim. Dediğimi yaptı. Şimdi ikisi de önümde
domalıktı, birbirilerinin suratlarına boş boş
bakıyorlardı. İkisinin o halde de birkaç resmini çektim,
telefonu koydum gömleğimin cebine. Sonra yine Meryem'in götüne pompalamaya
devam ettim. Ama busefer sağ elimle de Zahide'nin amını
okşuyordum. Az sonra, Meryem götüne yediği yarrağın
acısından, Zahide de amını ve klitorisini
okşamamın verdiği zevkten inliyordu.
Biraz bu
şekilde Meryem'in götünü siktikten sonra, yarağımı
Meryem'in götünden çıkarıp, sağa kaydım ve Zahide'nin
amına soktum. Şimdi Zahide'nin amını sikerken, sol elimle
Meryem'in amını ve klitorisini okşuyordum. İkisi de zevkten
inliyor, ve orgazm olmaya yaklaşıyorlardı. Önce amında
yarak çalışan Zahide orgazm olup boşaldı. Meryem'in
amını okşamayı hızlandırdım, o da biran önce
orgazm olsun diye. Çünkü ben de yavaş yavaş sonlara geliyordum ve
daha Zahide'nin götünü de sikecektim. Meryem de orgazm olunca,
yarağımı Zahide'nin amından çıkarıp, göt
deliğine tükürdüm ve dayadım.
Meryem deminkiyle
birlikte sadece 2 kez siktirmiş oluyordu götünü. Ama Zahide'nin götü
alışıktı yarak yemeye, hemencecik girdim götüne ve hiç
beklemeden pompalamaya başladım.
Zahide'nin
belinden iki elimle kavrayıp, götünü seri bir şekilde sikiyordum.
Meryem yan dönmüş, Zahide'nin götünü sikmeme bakıyordu. Sonunda
boşalmak üzereydim, Zahide'ye kenetlenip, fışkırdım
götünün içine. Bir süre içinde kaldım ve yarağım götündeyken de
birkaç resim çektim. Sonra Meryem'den poşete uzanıp içindeki
peçeteleri çıkarmasını istedim. Birkaç peçete aldım ve
döller yatağa akmasın diye yarağımın altına
tutarak çıktım Zahide'nin götünden. Yarağımı peçeteye
sarılı tutarken, biraz peçete daha alıp, Zahide'nin götünden
süzülen dölleri sildim. Döle bulanmış peçeteleri geri boş
poşete atıp, birkaç yeni peçete aldım, dürdüm büktüm ve Zahide'nin
Götüne soktum. Ama gülmeden de edemedim. Zahide götünde tıkalı
peçetelerle, aynı kasap dükkanının vitrinindeki asılı
duran koyunlara benzemişti. Kasaplar da vitrindeki koyunların götüne
dekorasyon amaçlı kıvırcık marula benzer birşeyler tıkıyorlardı.
Kızların
elbiselerini toplayıp verdim, "Giyinin hadi!" deyip, ben de giyinmeye
başladım. Hepimiz giyindikten sonra bunları yatağa iki
yanıma oturtup, önce biraz Meryem'le, sonra da Zahide'yle öpüştüm. "İşte
şimdi üçümüz tam sırdaş olduk!" deyip, telefonumu
çıkardım, onlarla demin sikişirken çektiğim resimleri
gösterdim. Meryem resimlere merakla bakarken, Zahide'nin yüzü yine kireç gibi
bembeyaz olmuştu. Zahide ilk defa kendi sikişirken resmini görüyordu.
Kızlara, motivasyon vermek amacıyla (Siktiğim tüm kızlara
söylediğim gibi), "İkiniz de çok güzel sikişiyorsunuz!"
dedim. Bu onları çok az da olsa rahatlatmıştı. "Hadi, gidin
şimdi, sonra görüşürüz!" diyerek kaldırdım
kızları ve kapıyı açıp, gelen giden var mı diye
önce baktım, sonra da popolarına birer şaplak attım,
gönderdim.
Kızlar kol
kola girip düğün evine giderlerken, ben de telefonumdaki resimleri
Laptopuma yedekledim. Sonra yukarı çıkıp, güzel bir duş
aldım, üzerimi değiştirdim...
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları
Tüm Bölümleri
|