Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları... (7) (Harun 22 Y., İzmir)
Evden
çıkmadan önce birşeyler atıştırdım,
kahvaltıyla duruyordum. Vedat Selim'in yanına gideceğini
söylemişti. Karnımı doyurduktan sonra atladım arabaya
Selim'lere gittim. Fakat Selim'in annesi, biraz önce Vedat'ın motoruyla
gittiklerini, nereye gittiklerini bilmediğini söyledi. "Tamam, ben
bulurum onları!" deyip ayrıldım ordan. Gidebilecekleri
birkaç yer vardı. Sırayla takılabilecekleri yerlere baktım,
yoktular. En son, dere kenarına bakmak geldi aklıma. Eskiden oraya
balık tutmaya, yüzmeye, sigara, şarap içmeye giderdik. Bazen de 31
çekerdik orada. Söğüt ağaçlarının gizlediği, pek
kimsenin bilmediği ve uğramadığı yerler vardı
dere kenarında.
Uzaktan, bir
ağacın altında Vedat'ın motorunu görünce durdum. Araba
girmiyordu oraya, arabayı kilitleyip yürüyerek gittim motorun yanına.
Fakat kimseyi göremedim. Yukardan dereye paralel biraz yürüdüm. Sonunda
aşağıda dere kenarında elbiselerini gördüm. Balık
tutmaya gelselerdi Selim'in annesi mutlaka söylerdi. O halde ya
yüzüyorlardı, yada sikişiyorlardı! Ses çıkarmadan biraz
daha ilerledim. İnleme sesleri gelmeye başladı. Biraz daha
yürüdüm ve tahmin ettiğim gibi, aşağıda dere kenarında
sikişiyorlardı! Selim Vedat'ı domaltmış, arkadan
götüne pompalıyordu. Vedat da karı gibi inliyordu yarağı
yerken.
Yukardan birkaç
resim çektim ve sessizce izlemeye devam ettim. Benim asla erkeklerle işim
olmaz, ama onları izlerken yarağım kazık gibi oldu.
Yaklaşık 10 dakikadır sürüyordu pompalaması. Selim sonunda
böğürerek Vedat'ın götüne boşaldı. İçinde biraz durup
çıktı. Sonra da yarağını derede yıkadı. Ben
sikişmeleri bitti diye tahmin etmiştim, ama şimdi de Selim
domaldı ve 15-20 dakika da Vedat Selim'in götünü sikti. O arada ben yine
birkaç resim çektim. Vedat'ın da boşalıp yarağını
yıkamasını bekledim. Sonra da, "Napıyorsunuz lan
ibneler, birbirinizi mi sikiyorsunuz?" diye seslenerek
aşağı indim. Beni görünce şaşırdılar, Vedat
hemen, "Düşündüğün gibi değil valla, yüzmeye geldik!"
dedi. Selim de onu onayladı.
"Siktirin
amına koduğumun ibneleri, yukardan yarım saatir sizi
izliyordum!" deyince, ikisi de Dut yemiş Bülbül gibi sustu.
"Merak etmeyin, gördüğümü kimseye söylemem! Ama buna karşın
siz de bana kıyak yapacaksınız!" dedim. Vedat, "Ne
kıyağı? Sen de mi göt sikmek istiyorsun?" diye sordu.
"Yok lan, siz birbirinizi istediğiniz gibi sikin! Ben amcık
sikmek istiyorum!" dedim ve elbiselerini verdim ellerine. Aceleyle giyindiler.
Çıktık yukarıya motorun yanına. Bunlara birer sigara ikram
ettim. Ağacın gölgesine oturduk. Sigaralarımızı
içerken, "Ee, sayın bakayım köydeki sikişen
karıları!" dedim. Önce, "Biz nerden bilelim..."
dediler, ama sonra tek tek anlattılar kimlerin kimlerle
sikiştiğini. Hayret ettim, hayatta aklımın ucundan bile
geçmeyecek karılar kızlar vardı saydıkları
arasında. En çok övdükleri de Kahveci Memduh'un kızı Hatice idi.
Selim'in anlattığına göre, kız resmen yarak
hastasıymış ve günde 5 vakit yarak yese doymak bilmiyormuş.
"O zaman ilk
önce onu sikmek istiyorum!" dedim. Selim, "O iş çok basit!"
dedi ve saatine bakıp, "İstersen şimdi gidelim, sik! Bu
saate kardeşi Nihat'la birlikte Yukarı Öz'de koyun
otlatıyorlardır!" diye ekledi. "Kardeşi ordaysa
nasıl olacak bu iş?" dedim. Birbirilerine bakıp
gülüştüler ve Selim, "Hatice'yi bizim arkadaşlar sikiyor,
Nihat'ı da biz sikiyoruz!" dedi. Çok ilginç geldi bana, "Tamam
o zaman, hadi gidelim!" dedim, ayaklandık. Arabayla gideceğimizi
sanmıştım, ama Yukarı Öz'e araba
çıkmıyormuş. Mecburen motora üç kişi binmek zorunda
kaldık. Motoru Vedat süreceğinden, arkasına Selim bindi, ben de
Selim'in arkasına bindim. Üç kişi zor
sığmıştık Vedat'ın eski Java'sına.
Düşmemek için Selim'e iyice yapışmıştım.
İbne Selim de fırsatı değerlendirip, götünü
yarağıma iyice bastırıyordu.
Yukarı Öz'e
varıp, otlayan koyunları görünce indik motordan. Selim iki kere uzun
ıslık çaldı ve "Nihaaat!" diye seslendi. Nihat az
ilerde bir ağacın altında yatıyormuş, kalktı
geldi yanımıza. 16-17 yaşlarında, çelimsiz biriydi Nihat.
Selamlaştıktan sonra, Selim, "Bacın nerde, yok mu
bugün?" diye sordu. Nihat da, "Var, aşağıda
Çıtlık topluyor. Hayırdır, gidip çağırayım
mı?" dedi. Selim, "Yok biz gideriz yanına... Harun
bacınla görüşmek istiyor da..." dedi. Nihat, "Haa,
tamam!" deyip, bana şöyle bir baktı ve bacısının
olduğu yeri tarif etti. Vedat'la Nihat orda kaldılar, Selim'le
birlikte gittik ve bulduk Hatice'yi.
Hatice
çömelmiş Çıtlık topluyordu. Çömeldiğinden
şalvarının arkası aşağı doğru
kasılmış, beli biraz açılmıştı. O
açıklıktan beyaz külodunun çok az bir kısmı görünüyordu.
Kızda kamyon tekeri gibi göt vardı. Selim, "Hatice
kız!" diye seslenince, Hatice kafasını çevirip baktı.
Bize gülümseyerek ayağa kalktı, ellerini şalvarına sildi ve
önce şalvarının arkasını, sonra da başörtüsünü
düzeltti. Beni baştan aşağıya şöyle bir inceledikten
sonra, elini bir kere daha şalvarına silip, tokalaşmak için
elini uzattı. Gözleri parlıyordu. Sanki ne için geldiğimi
biliyor gibi bakıyordu bana. O sırada Selim çıkarıp bir miktar para
verdi Hatice'ye ve kulağına birşeyler fısıldadı.
Sonra da bana, "Ben Vedat'la Nihat'ın yanına gidiyorum! Size
kolay gelsin!" deyip uzaklaştı yanımızdan. Selim'in
kıza para vermesine şaşırmıştım.
Selim gidince,
Hatice gülümseyerek, "Gel benimle!" deyip, elimden tuttu ve az ilerde
büyükçe bir Söğüt ağacının arkasına götürdü beni.
Kızın yüzünden gülümseme hiç eksik olmuyordu, çok neşeli bir
kızdı. Ağacın altına serilmiş eski bir kilim ve
yanında da bir Desti su ile, içinde azık olduğunu
düşündüğüm bir Heybe vardı. Kilimin üstüne oturmamızla,
beni sırtüstü yatırıp, benimle öpüşmeye başlaması
bir oldu. Okadar istekli ve güzel öpüşüyordu ki, sanki karşımda
bir köylü kızı değil de, İzmir'in kaşarlarından
biri vardı. Hatice öpüşürken, bir yandan da fermuarımı
indirmiş, kemerimi çözmeye çalışıyordu. Bir an için kendimi
'İlk kez Milli olacakmışım' gibi hissettim. Şu ana
kadar siktiğim kızların hepsi, kendilerini bana Pasif bir
şekilde bırakırlarken, Hatice'nin davranışları
çok Aktifti. Galiba insiyatifi ele almayı çok seviyordu. Bu da onun,
gerçekten çok azgın bir kız olduğunu gösteriyordu.
Benim birşey
yapmama gerek kalmadan Hatice pantolonumu dizlerime kadar
sıyırdı. Sonra ayakkabılarımı çıkarıp,
paçalarımdan çekerek pantolonumu da çıkardı. Şimdi
gömleğim, çoraplarım ve Boxerimle kalmıştım. Hatice de
şalvarını ve külodunu çıkardı sadece. Gerçekten çok
büyük götü vardı, fakat teni pürüzsüz ve bembeyazdı. Amındaki
kıllar ise birkaç gün önce traş edilmiş olmalıydı.
Sonra gülümseyerek eğilip, Boxerimi çıkardı. Ama bir sorun
vardı. Dişi Sinek bile görsem anında kalkan yarağım,
nedense kalkmamıştı. Böyle birşey Nurcan'la oteldeyken de
başıma gelmişti, ama ozaman kalkmamasının sebebi,
Jürgen piçine kafam takıldığı içindi.
Hatice inik
yarağımı ve taşaklarımı avuçlamış,
okşuyordu. Benim ufaklıkta yine hareket yoktu. Anlamıyordum,
nasıl olabilirdi böyle birşey. Hatice ise halen ilk anki gibi
gülümsüyordu. Belki de benim 'Sorunum' gibi sorunu olan birçok erkek
görmüştü şimdiye kadar ve bu duruma alışıktı. Ama
ben alışık değildim ve böyle birşey
olmamalıydı bende. Ya Hatice sonra bunu Selim'e ve Vedat'a
anlatırsa, ozaman onların dilinden hayatta kurtulamazdım. Belki
de karşımda Aktif bir karı varken kalkmıyordu
yarağım. İnsiyatifi kendi elime almaya karar verdim. Ve
doğrulup Haticey'i yatırdım sırt üstü. Dudaklarına yumuldum,
rahat bir 5-10 dakika öpüştük. Bluzunu yukarı sıyırıp,
götü gibi büyük göğüslerini sutyeninden çıkardım. Ve öpüp,
yalamaya, emmeye başladım. Nekadar emdiysem de göğüsuçları
ağzıma gelmemişti. Oysa göğüsuçlarını
ısırmak istiyordum. Parmaklarımla göğüsuçlarını
bulmaya çalıştığımda, Hatice, "Boşuna
uğraşma, benim göğüsuçlarım içe çökük!" dedi. Bu sefer
yüzündeki gülümseme kaybolmuştu. Utanmıştı kızcağız.
Böyle birşeyi
ilk defa duyuyordum. Ama kızı daha fazla utandırmak istemedim ve
göğüsleriyle ilgilenmeyi bırakıp göbeğine geçtim.
Göbeğini öpüp yalarken, elimi de amına attım, etli am
dudaklarını okşuyordum. Sonra amına yumuldum ve yalamaya
başladım. Ben daha dilimi değdirmeden amı
sulanmıştı. Biraz yalayıp, aynı zamanda da klitorisini
de okşayınca, Hatice inlemeye ve kıvranmaya başladı.
İşte olay buydu, karı benimle değil, benim karıyla
oynamam gerekiyormuş. Yarağım şimdi sertleşmiş,
kazık gibi olmuştu. Doğruldum ve Hatice'nin göğüs
hizasına oturdum, yarağımı yalamasını istiyordum.
Hatice yarağımın kalkık olduğunu görünce sevinçten
ağzı kulaklarına varmıştı. Hemen
yarağımın başını ağzına aldı ve
yalayıp emmeye başladı. Çok istekli somuruyor ve çokta zevk
alıyordu bunu yaparken.
Yarağımı
biraz yalattıktan sonra kızın göğüslerinden kalktım.
Onu domaltıp sikecektim, "Domalsana!" dedim. Hatice kıvrak
bir hareketle doğruldu ve "Sonra domalırım, önce sen yat
aşağı!" deyip omuzlarımdan beni kilimin üzerine
bastırmaya başladı. Kız yine insiyatifi ele almak istiyordu
anlaşılan. Sırtüstü uzandım. Hatice eğilip
yarağımı bir süre daha yaladı, emdi. Sonra da üzerime
çıktı, çömelerek yarağımı tutup amının
girişine yerleştirdi ve yavaşça üzerime oturdu.
Yarağım dibine kadar amına girince de hafif hafif ileri geri
salınmaya başladı. Kalkıp oturmuyordu, yani zıplamıyordu,
sadece hafif hafif ileri geri salınıyordu. Bunu yaparken alt
dudağını ısırıyor ve gözlerime bakıyordu.
Sonra bana doğru eğildi iyice, yarağım halen amındaydı,
dudak dudağa gelmiştik. Öpüşürken de salınmaya devam
ediyordu. Ve çok geçmeden, ağlar gibi sesler çıkararak orgazm oldu.
Amının
sularının aktığını hissedebiliyordum. Hayret
etmiştim, yarağım amındayken ve benim hiç pompalamama gerek
kalmadan, kız kendi kendini orgazm etmişti. Öpüşmeye devam
ederken burnundan soluyordu. Dudaklarımı dudaklarından
kurtarıp, "Kalk, domal şimdi!" dedim. Hemen kalktı ve
dizlerinin üzerinde dörtayak oldu. Ben de doğrulup arkasına geçtim ve
yarağımı vıcık vıcık olmuş amına
kökleyip, pompalamaya başladım. Vurdura vurdura amına
pompaladıkça, kocaman götünün yanakları da Sütlaç gibi
bıngıl bıngıl titriyordu. Bir ara amına girip
çıkmayı yavaşlattığımda, Hatice kendini geriye
ittirmeye başladı. Yavaşlamamı istemiyordu
anlaşılan. Ben de yeniden hızlandım. Sertçe ve
hızlı hızlı pompalıyordum.
5-10 dakika
pompaladıktan sonra, Hatice yine Enik gibi inlemeye, ağlar gibi
sesler çıkarmaya başladı. Yeniden orgazm oluyordu. O da
şimdi kendini hızlı hızlı ileriye ve geriye doğru
ittiriyordu. Sonunda kendini olanca gücüyle geriye ittirip kaldı ve orgazm
oldu. O sırada ben de arkaya düşmemek için ona sarılmak zorunda
kaldım. Am kaslarını nasıl sıkıp
gevşettiğini hissediyordum. Bir süre öylece ona
yapışıp kaldım. Sonra arkasından hafif çekilip, yarağımı
çektim çıkardım amından. Ben de boşalmak istiyordum, fakat
götüne. Yarağımın
başını göt deliğine dayadığımda, Hatice,
"Dur öyle değil, yat aşağı!" diyerek
doğruldu.
Beni yine
sırtüstü uzattı. Hatice busefer yarağımı göt
deliğine sokup, üzerime oturdu. Hiç zorlanmadan almıştı
götüne, hemde köküne kadar. Ve zıplamaya başladı.
Hızlı hızlı zıplıyor, arada sırada durup,
götünü değirmen taşı gibi çeviriyor, sonra tekrar oturup
kalkarak zıplıyordu. Bu kız götten sikişirken de zevk
alıyordu, bu yüzünden belli oluyordu. Ben de artık boşalmak
üzereydim. Ama onun da orgazm olmasını istiyordum, onun için elimi
klitorisine attım, okşamaya başladım. Şimdi ikimiz de
inliyorduk. Ve Hatice bir kez daha orgazm olurken, ben de döllerimi götüne
fışkırttım. Biraz öyle kalıp, nefes
alışverişimiz normale dönünce kalktı üzerimden. Götünden
döllerim akıyordu. Destideki suyla amını götünü
yıkadı. Sonra da benim yarağımı yıkadı.
Başındaki başörtüsünü çıkarıp, önce yarağımı
kuruladı, sonra da amını götünü kuruladı. Ve giyindik.
Ayakta bir süre daha öpüştük.
Vedalaşırken
Hatice bana, "Çok güzel sikişiyorsun! Gene gel emi?" dedi.
Normalde bu ilk cümleyi hep ben siktiğim kızlara söylerdim. Elimde
olmadan durumun garipliğine güldüm ve "Tamam, gelirim!" dedim,
ayrıldım yanından ve diğerlerinin yanına doğru yürüdüm.
Onları
bıraktığım yere yaklaşınca, ağacın
altında sikiştiklerini gördüm. Vedat alta yatmış, Nihat
onun üzerine domalmış, 69 olmuşlar birbirlerinin
yarağını yalıyorlardı. Selim de Nihat'ın
arkasına geçmiş, oğlanın götünü sikiyordu. Yanlarına
yaklaşırken telefonumu çıkardım ve birkaç resim çektim.
İyice yaklaşıp, "Kolay gelsin, rahatsız olmayın,
devam edin!" diyerek birkaç resim daha çektim. Fakat resim çektiğimi
görünce hemen toparlandılar, aceleyle giyindiler.
Fazla
kalmadık orda, atladık motora, benim arabanın durduğu yere
gittik. Resimlerini çekmemden dolayı ağızlarını
bıçak açmıyordu. Ayrıca benimle göz göze gelmemeye
çalışıyorlardı. Onları bu sıkıntılı
durumda fazla bırakmak istemediğim için, "Hatice dediğiniz
kadar azgınmış, iliğimi kuruttu orospu!" dedim. Bunun
üzerine gerginlikleri biraz azaldı ve Vedat, "Sen yeter ki
ağzını sıkı tut, köyde öyle daha ne karılar var,
hepsini siktiririz sana!" dedi. Selim de onayladı onu. Onlara, "Merak
etmeyin benim ağzım sıkıdır, resimleri de kimseye
göstermem!" deyince biraz daha rahatladılar. Ama yine de resimler
yüzünden biraz sıkıntıları vardı. Resim konusunun
irdelenmesine fırsat vermeden, "Hadi ben gidiyorum, sonra
görüşürüz!" deyip vedalaştım onlarla, atladım arabaya.
Onları orda bırakıp köye doğru sürdüm arabayı.
Yoldan babamı
aradım, halen kahvehanede ise gelip alayım mı diye sormak için.
Fakat babam evde olduğunu, birazdan düğün evine gideceğini, eve
uğrarsam birlikte gidebileceğimizi söyledi. Direkt eve gittim. Babamla
biraz sohbet ettik. Almancı Ramazan çavuşun kendisiyle konuşmak
istediğini söyledim. "Hayırdır, benimle ne
konuşacakmış Dürzü?" dedi. "Bilmiyorum!" dedim,
Nurcan'dan da hiç bahsetmedim. Birlikte düğün evine gittik.
Düğün evinin
avlusu yine kalabalıktı. Yine erkekler bir tarafta oturuyorlar,
kadınlar içeride idiler. Avluda büyük bakır kazanlarla yemek
kaynatıyorlardı. Erkeklere yemek servisini gençler yaparken,
kızlar da kadınların olduğu bölüme götürüyorlardı
yemekleri. Babamla birlikte diğer erkekleri selamladıktan sonra,
amcalarımın oturduğu masaya sandalye çektik ve oturduk.
Yemeğin yanında amcamlar bana da Rakı ikram ettiler, ama ben içki
içmediğimi söyledim. Ekolu müzik eşliğinde yemek yeyip, sohbet
muhabbet ederken, Ramazan çavuşun arabası geldi durdu avlunun
girişine. Ve ailece indiler arabadan.
Ramazan çavuş
takım elbise giymişti. Karısında busefer, yine pahalı,
fakat kendisine yine hiç yakışmayan bir Döpiyes vardı,
başında da yine ipek bir eşarp. Nurcan ise vücuduna
sımsıkı yapışmış siyah bir gece
kıyafeti giymişti, ayağında da yüksek topuklular
vardı. Zaten sexy bir kızdı, ama şimdi bu haliyle çok daha
sexy olmuştu. Gözümü alamıyordum Nurcan'dan. Ama o arabadan
indiğinden itibaren başını öne eğmiş, kimseye
bakmıyordu. Anne kız kol kola girip, direkt kadınların
olduğu bölüme içeriye geçtiler. Ramazan çavuş ise, "Merhaba
ağalar!" diye avludaki erkeklerin hepsine toptan selam verip, doğruca
bizim masaya geldi. Amcamlarla ve babamla tokalaşıp, bana yine,
"Öp bakayım kerata!" diyerek elini uzattı. Kalkıp
elini öptüm ve oturması için sandalyemi verdim. Ortalıkta gezinen
çocukların birine söyleyip, kendime yeni bir sandalye getirttim.
Ramazan çavuş
daha oturur oturmaz, "Yaa bu nedir böyle Haremlik Selamlık gibi? Gavurların
karıları erkeklerle birlikte Uzaya gidiyor, bizim halimize bak, insan
düğünde bile karısıyla kızıyla aynı masada
oturamıyor! Alamanyada böyle şeyleri asla göremezsin Azizim!"
diye ukalalık etmeye başladı. O anda ona söyleyecek çok
şeyim vardı, ağzının payını vermek isterdim,
ama sesimi çıkarmadım. Babam da gülerek, "Ramazan çavuuuşşş,
ne çabuk unuttun köyün adetlerini! Burası köylük yer, sen İzmir'e, İstanbul'a,
Ankara'ya, Antalya'ya git bakalım, Almanya'dan eksiği yok, fazlası
var!" dedi. Ramazan çavuş biraz bozulmuştu, "Hani yav,
yiyecek içecek birşeyler yok mu bize?" diyerek konuyu
değiştirdi. Hemen ona da yemek geldi, Rakı doldurdular. Yemekler
yendikten sonra, Rakıyla devam ettiler.
Ben Rakı
muhabbetinden sıkıldım kalktım, hala
oğullarımın, amca oğullarımın ve
arkadaşların olduğu masaya geçtim. Onlarla sohbet ederken,
Vedat'la Selim de geldi. Arkadaşlardan biri Vedat'a, "Ramazan
çavuşla ailesi sizde kalıyormuş... Lan oğlum nekadar
şanslısın, Nurcan ne biçim giyinmiş öyle, evde de mi öyle
giyiniyor?" diye sordu. Vedat da, "Höst, ağzını topla
Yavşak! Nurcan yengemiz olur, Harun'la konuşuyorlar!" dedi. Ve
anında gözler benim üzerime çevrildi, onaylamamı bekliyorlardı.
Vedat farkında olmadan beni sıkıntılı bir Kulvara
sokmuştu. "Evet konuşuyoruz, ama daha birbirimizi tanımaya
çalışıyoruz!" dedim ve müsade isteyip kalktım. Arkadaşlar
arasında Nurcan konusunun açılmasına canım
sıkılmıştı.
Tekrar babamların
masaya döndüğümde de konu aynıydı. Ramazan çavuş babama,
benim Nurcan'la gezmeye gittiğimi, konuştuğumuzu
anlatıyordu. Galiba kızını övme işini ben masada
yokken yapmıştı. Sonunda babama, "Azizim, Nurcan'la Harunu
evlendirelim! Çok yakışıyorlar birbirlerine!" dedi. Babam
şaşırmıştı, hiç beklemiyordu böyle bir şeyi.
Ramazan çavuşa, "Bu şimdi burda, bu curcunada konuşulacak
mevzu değil! Sakin bir zamanda ve yerde konuşalım! Hem
hanımlarla çocuklar da olsun, mutlaka onların da söyleyecekleri
vardır!" dedi. Ramazan çavuş hiç vakit kaybetmek istemiyordu,
"Tamam Azizim, ozaman yarın Saat 12:00'de hazır olun, gelip sizi
alacağız! Alamanyadan gelirken kaldığımız güzel
bir Otel var, köye fazla uzak değil, orda hem konuşuruz, hem de güzel
bir öğlen yemeği yeriz!" dedi. Ramazan çavuşun Emrivaki
yapmasına babamın da canı sıkılmıştı, ama
yine de, "İyi, tamam!" dedi. Ve konu kapandı.
Gece geç vakitte çalgı
çengi eğlence bittiğinde, millet evlerine dağıldı. Babam,
annem ve bizde yatacak kızlarla, hep beraber eve gittik. Eve giderken
babamdan fırça yiyeceğimi düşünmüştüm, ama tek kelime
etmedi. Annem de birşey söylemedi. Ama kızların birkaçı
bana ters ters bakıyordu. Ters ters bakanların arasında Fidan ve
Meryem de vardı. Eve varınca, ben hiç yukarıya çıkmadan, herkese
iyi geceler dileyip, bodruma indim. O anda evdeki kızlarla ilgilenecek
durumda değildim. Kapıyı kilitleyip, hemen yattım,
sağlam bir uykuya ihtiyacım vardı. Nurcan'ı düşünürken
uyumuşum...
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları
Tüm Bölümleri
|