Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları... (10) (Harun 22 Y., İzmir)
Ertesi gün ve
sonraki günler evde ağırlıklı konuşulan konu Ramazan
çavuşun yaptıracağı apartman ve bize vereceği kat oldu.
Bunları dinlemekten bıkmıştım, Ramazan çavuş bana
apartmanla ilgili birşey söylediğinde, "He, evet!" deyip
geçiyordum. Tamam yaptırsın apartmanı, versin katın birinin
tapusunu, fazla mal göz çıkarmaz. Ama Nurcan'la evlenince daha nerede
oturacağıma karar verememiştim. Nurcan bana, resmi nikahtan
sonra beni Almanya'ya götürmekten ve orda yaşayacağımızdan
bahsederken, Ramazan çavuş da köyde aynı çatı altında
yaşayacağımızı varsayıyordu. Bir hafta öncesine
kadar İzmir dışında başka bir yerde yaşayamam
diye düşünen ben ise, köydeki sikilecek amcıkları gördükten
sonra, artık köyden de tamamen kopmak istemiyordum.
Günler çabucak
geçmiş, Nurcan'ların Almanya'ya dönme günü gelip
çatmıştı. Yarın sabah erkenden döneceklerdi. Ve Nurcan'la
birbirimize doyamamıştık. Akşam yemeğinden sonra Nurcan'ın
annesi ne hikmetse bize, "Hadi gidin, başbaşa bir iki saat gezin
dolaşın gelin! Belki uzun süre birbirinizi göremeyeceksiniz!"
dedi. Kadının yaptığı bu kıyağa
şaşırmıştım, ama sonra Jeton düştü bende.
Nurcan bana bir iki gün önce adet günün yaklaştığını
söylemişti. Ama Nurcan'ın adet görmesi umurumda değildi,
azgınlıktan kuduruyordum, en azından götünden sikebilirdim.
Nurcan'la atladık arabaya, Aşıklar tepesine sürdüm arabayı.
Akşam akşam zaten 'İn Cin Top Oynuyordu' tepede.
Tepeye
varınca indik arabadan. Nurcan'ın sırtını arabaya
yaslayıp, öpüşmeye başladık. Yarağım zaten evin
önünde arabaya bindiğimiz andan beri kalkık duruyordu. Öpüşürken
fermuarımı indirdim, yarağımı çıkarıp
Nurcan'ın eline verdim. Nurcan yarağımı okşarken
öpüşmeyi bırakıp, "Aşkım kötü bir haberim var,
adet günlerim başladı!" dedi. "Tahmin etmiştim zaten,
ama önemli değil!" dedim ve öpüşmeye devam ettik. Nurcan
dudaklarını dudaklarımdan çekip, "Üff yaa, ne berbat, tam
da adet olacak günü buldum!" dedi. "Aşkım takma kafana,
sorun değil!" dedim. "İstersen ağzımla
boşaltayım seni aşkım?" dedi. "Ağzına
al, ama götünü de sikmek istiyorum!" dedim. "Tamam
aşkım!" diyerek çömeldi ve yarağımı yalamaya
başladı. Amdan sikişemeyeceği için üzülmüştü.
Nurcan
yarağımı biraz yaladıktan sonra ayağa kalktı, kot
pantolonunu çözüp dizlerine indirdi. Arkasını dönderdim ve bagaj
kaputuna domalttım. Külodunu da, Pedi düşmesin diye, sadece göt
deliği görünecek kadar, yarım indirdim. Sikimin başını
tükürükle ıslatıp yanaştım arkasına ve götüne soktum. Pantolonunu
ve külodunu tam çıkarmadığı için biraz zor oluyordu, ama
yine de götüne pompalamaya başladım. Ben tutturduğum Ritmle
Nurcan'ın götüne girip çıktıkça, araba da Beşik gibi
sallanıyordu.
Taa
aşağıdan gelen bir arabanın farlarını görünce,
fazla vaktimizin olmadığını düşünerek iyice
hızlandım ve boşalacağım zaman götünden
çıkıp, yere fışkırttım döllerimi. Aslında
götünün içine boşalıp, içinde uzunca bir süre kalmak ve
tadını çıkarmak istiyordum, ama gelen arabadan rahatsız
olmuştum. Nurcan külodunu ve pantolonunu çekerken, ben de torpidodan
ıslak mendil çıkardım, acele sikimi temizleyip,
fermuarımı çektim. Biz toparlandığımızda gelen
araba da tepeye iyice yaklaşmıştı. Birer sigara yaktık,
arabaya sırtlarımızı yasladık, manzara
seyrediyormuş gibi sigaralarımızı içmeye
başladık.
Gelen araba bir
'Hacı Murat' idi, köyde birçok kişide vardı bu arabadan, onun
için kime ait olduğunu bilmiyordum. Bizim arabayı görünce, 10-15
metre öteye park etti, farlarını söndürdü. Muhtemelen tepede
yalnız olacağını sanmıştı, ama o da bizim
gibi rahatsız olmuştu. Sigaralarımız bitince Nurcan'a,
"Hadi gidelim!" dedim. Bindik arabaya,
çalıştırdım arabayı, yaktım farları. Manevra
yaparken bizim arabanın farı, öbür arabanın içindekilerini
görmemi sağlamıştı. Arabada isimlerini bilmediğim iki
genç erkekle, bir kız vardı.
Yanlarından
geçerken kısa bir an tereddüt ettim, görmezden geleyim, basıp devam
edeyim diye. Ama selam vermeden geçsem köyde laf ederlerdi, çünkü bizim
arabayı herkes tanıyordu. Onun için tam yanlarından geçerken
frene bastım ve selam vermek için camı indirdim. Bunun üzerine
direksiyondaki genç te camını indirince, selam verdim. O beni
tanıyormuş, 'Harun abi' diye hitap ederek selamımı
aldı. Arkada oturan diğer gençle, kıza da selam verdiğimde
farkettim, kız bizim Durdane idi. Durdane beni görünce
telaşlanmıştı, alt dudağını
ısırıyordu. Durdane fazla gerilmesin diye, "Hadi size iyi
geceler!" deyip taktım vitese ve devam ettim. Biraz
uzaklaşınca Nurcan sordu, "Kimdi onlar?" diye.
"Kız, Gülbeyaz halamın kızı, Durdane. Diğer
gençleri tanımıyorum!" dedim. Nurcan bu tepenin şöhretini
bilmiyordu, ona bu konuda birşey söylemedim. Ama Durdane Aşıklar
tepesine besbelli ki sikişmeye gelmişti.
Eve
döndüğümüzde, Nurcan'ın annesi gözlerimize sikişip
sikişmediğimizi anlamak istercesine bakıyordu. Cümbür Cemaat
oturduk, biraz daha sohbet ettik. Sonra herkes yatmaya çekildi. Ben yine
bodrumda yattım. Ama Durdane'yi düşünmekten hemen uyuyamadım...
Sabahın
köründe Sahura kalkar gibi kalktık. Annem akşamdan peynirli börek yapmıştı,
ama o saatte kimsenin canı birşey yemek istemedi. Belki yolda yerler
diye, börekleri Alüminyum Folyo'ya sarıp arabalarına koyduk. Nurcan
vedalaşırken duygularına hakim olamadı ve ağlayarak
arabaya bindi. Ramazan çavuş yine elini öptürdü bana. Nurcan'ın
annesi de önce elini öptürdü bana, sonra da sarılıp ağlamaya
başladı. O sırada babam Ramazan çavuşla
vedalaşıyor, annem de arabada ağlayan Nurcan'ı teselli
etmeye çalışıyordu.
Hadi
Nurcan'ın ağlamasını anlayabilirdim, ama annesi şimdi
ne diye ağlıyordu? Hem o nebiçim sarılmaydı öyle?
Kadın resmen kokumu içine çekerek, sıcak nefesini kulağıma
vererek, göğüslerini vücudumda ezerek sarılıyordu bana. Öyle
tahrik ediciydi ki, sikim hareketlenmeye başlamıştı. Bu
kadının da canı sikilmek istiyor diye düşünmeden
edemiyordum. Ramazan çavuşun, "Hadi hatun bin arabaya, yolcu yolunda
gerek!" diye seslenmesiyle, kadın bana sarılmayı
bıraktı ve eşarbının ucuyla
gözyaşlarını sildi, bindi arabaya. Kornaya basarak yola
çıktılar. Annem de adettendir diye, arkalarından bir tas su
serpti.
Gitmeleriyle eve
yine sakinlik çökmüştü. Birkaç saat daha uyuduk. Kahvaltıdan sonra
ben bodrumdan yine yukardaki odama taşındım. O gün akşama
kadar nerdeyse bütün vaktimi odamda geçirdim. Telefonumdaki resimleri ve
Nurcan'la çektiğimiz sikiş Videosunu da yedekledim Laptopuma. Sonra
aklıma Durdane geldi, Durdane'yi bir görsem çok iyi olacaktı.
Akşam
yemeğini yedikten sonra, arkadaşlarla görüşmeye gideceğimi
söyleyip çıktım evden. Ve doğruca Gülbeyaz halamlara gittim,
amacım Durdane'yi görmek ve fırsat bulursam konuşmaktı.
Gülbeyaz halamın kocası İstanbul'da inşaatlarda
çalışıyordu. Köydeki erkeklerin çoğu gibi onun da
mesleği tesisatçılıktı. Bu halamın toplam 4
çocuğu vardı. En büyükleri Cemal, askerdeydi. Cemal'in 2 yaş
küçüğü Durdane idi. 2 tane de küçük oğlan vardı, oğlanların
ikisi de ilkokula gidiyordu.
Durdane'nin benim
anılarımda ayrı bir yeri vardı. Biz İzmir'e
taşınmadan çok çok önceydi, halamlar (3-4 halam birlikte) tarlaya
Ceviz çırpmaya gitmişlerdi. Çocukları tarlada ayak altında
dolanmasın diye evde bırakmışlar ve çocuklara göz kulak
olma işini de Durdane'yle bana vermişlerdi. Ozamanlar
aklımın cinselliğe daha yeni yeni ermeye
başladığı dönemlerdi. Çocuklara, "Saklambaç
oynuyoruz!" deyip, Durdane ile ben, odanın birindeki Yüklük dolabına
saklanmıştık. Yüklükteki üstüste istiflenmiş Döşek ve
yorganlardan dolayı yerimiz çok dardı. Oraya sığmak için
mecburen Durdane'nin arkasına yapışmıştım.
Durdane de arkasını bana iyice bastırınca, içgüdüsel olarak
götüne kerkinmeye başlamıştım...
Ozaman müthiş
zevk almıştım bundan. Durdane'nin de çok hoşuna
gitmişti bu yaptığımız ve o günden sonra sık
sık yapmıştık bunu. Tabii elbiselerimiz üzerimizdeyken
yapıyorduk. İlerleyen günlerde, benim hayatımda ilk
gördüğüm Amcık da yine Durdane'nin Amcığı olmuştu.
Evde yalnız kaldığımız bir gün,
karşılıklı külotlarımızı indirmiş, o
bana Amcığını gösterirken, ben de ona Çükümü
göstermiştim. Durdane'nin de ilk gördüğü Çük benimkiydi. Daha
sonraları başbaşa kaldığımızda,
külotlarımızı indirip kerkiniyordum Durdane'nin götüne. Ozaman
sikişme nedir tam bilmiyorduk, ama yaptığımız bu
kerkinmeyi sikişme sanıyor ve müthiş heyecanlanıyorduk. Biz
İzmir'e taşındıktan sonra, ikimiz de utandığımızdan
olsa gerek, birdaha Durdane ile karşılaşmamıştık.
Taa ki Aşıklar tepesindeki bu karşılaşmaya dek...
Gülbeyaz halam,
ziyaretime çok sevinmişti. Çocuklar da öyle. Ama Durdane
telaşlanmış, biraz da heyecanlanmış, eli
ayağına dolaşmıştı. Yarım saat falan oturup,
çay içip, sohbet ettikten sonra kalkmak için müsaade istedim. Giderken
Durdane'ye, "Ben burdan Şehriban halamlara gidiyorum, gel istersen
seni de götüreyim, Zeynep'le görüşürsün! Merak etme, dönüşte geri eve
kadar getiririm!" dedim. Durdane, "Bilmem ki..." diyerek halama
izin ister gibi baktı. Halam da, "Git kızım işte,
Harun abin geri eve kadar getirecekmiş nasıl olsa!" dedi.
Durdane evde giydiği hırkasını ve başörtüsünü
değiştirdi ve çıktık. Hiç konuşmadan arabaya bindik ve
Şehriban halamların istikametine doğru sürdüm.
Evden görünmeyecek
kadar uzaklaşınca, sağa çektim arabayı. Durdane
başını öne eğmiş, gözlerini arabanın
paspasına dikmiş, hiç konuşmuyor, sadece yutkunuyordu. Elini
tuttum ve "Durdane, bana bakar mısın bir saniye?" dedim.
Durdane ürkekçe başını kaldırdı ve bana baktı.
Bilmiyorum artık, korkudan mı, heycandan mı, ama
kızcağız titriyordu. Onu sakinleştirmek için, gülümseyerek,
"Seni çok özledim!" deyip, eğildim ve dudaklarına yumuldum.
Durdane de anında karşılık verdi ve birkaç dakika
ateşli bir şekilde öpüştük. Arabayla durduğumuz yerin pek
uygun olmamasından dolayı hemen toparlandık. Aradan yıllar
geçmesine rağmen, ikimiz de müthiş heyecanlanmıştık.
Yarağım kazık gibi olmuş ve pantolonumu zorlamaya
başlamıştı. Evet, Durdane'yi sikmek istiyordum.
Arabayı
çalıştırdım ve Şehriban halamların evine sürdüm.
Durdane'yle indik, kapıyı çaldık. Halamın küçük
çocuklarından biri açtı kapıyı ve "Anne, Harun abiyle,
Durdane abla geldi!" diye içeriye seslendi. Halam hemen kapıya geldi
ve bizi içeriye buyur etti. Ama ben, "Yok girmeyelim, arabayla geziyorduk,
Zeynebi de almaya geldik. Bir iki saat dolaşıp geleceğiz!"
dedim. O sırada Zeynep de kapıda göründü. Ona da aynı şeyi
söyledim. Zeynep sevinçle, "Geliyorum hemen!" deyip, içerden
başörtüsünü aldı geldi ve başına bağlayıp, ayakkabılarını
giydi. Üçümüz arabaya binip ordan uzaklaştık. Kızların
ikisi de arkaya binmişti.
Zeynep heyecanla,
"Hayırdır, gece gece nerden çıktı bu gezme işi?
Nereye gidiyoruz?" diye sordu. Ben de, "Bir yere gittiğimiz yok,
Durdane ile biraz başbaşa kalmak istiyorum sadece!" dedim. Zeynep
bu cevabıma bozulmuştu, "Ee, beni ne diye yanınızda
götürüyorsunuz ozaman?" dedi. Cevap vermedim. Dikiz aynasından
baktığımda, Durdane yine başını öne
eğmişti, alt dudağını ısırıp,
yutkunuyordu. Zeynep ise anlamıştı olayı.
Arabayı köyün
dışına sürdüm. Komşu köyün yakınlarında, dere
kenarında, eskiden Değirmen olarak kullanılan bir
yıkıntı vardı. Arabayı yoldan görünmesin diye
yıkıntının arkasında, bir ağacın altına
çektim ve kontağı kapadım. Zeynebe, "Sen arabada birkaç
dakika bekler misin!" deyip indim. Zeynep bu sözüme de çok bozuldu. Ben öbür
tarafa dolanıp, kapıyı açtım ve Durdane'ye inmesini
söyledim. Durdane inince torpidodan ıslak mendil kutusunu aldım ve
Durdane'yle arabanın arkasına dolandık, 9 - 10 metre ötedeki
ağacın altına gittik.
Islak mendil
kutusunu yere bırakıp, Durdane'nin sırtını ağaca
yasladım ve dudaklarına yumuldum. Durdane dudaklarını
çekip, "Zeynep arabadan bize bakıyor!" dedi. Benim
sırtım arabaya dönük olduğundan Zeynebin
baktığını görmüyordum, "Boşver baksın! Merak
etme, birazdan konuşurum onunla ben, kimseye birşey söylemez!"
deyip tekrar yumuldum dudaklarına. Durdane Zeynebin bakmasından biraz
tedirgin olsa da, fazla dayanamadı ve karşılık verdi.
Çılgınlar gibi öpüşüyorduk. Yarağım kazık gibi
olmuştu öpüşürken. Birşey demeden Durdane'yi yüzü ağaca
gelecek şekilde dönderdim ve eski günlerde yaptığım gibi
arkasına dayandım. Biraz götüne kerkindikten sonra,
fermuarımı açtım, yarağımı çıkardım.
Şalvarını indireceğimde, Durdane yine tedirgin oldu,
"Yapma, Zeynep görecek!" diyerek, şalvarını tuttu ve
indirmemi engelledi.
"Bırak
şimdi Zeynebi, ben onunla konuşacağım dedim ya!"
diyerek, şalvarını küloduyla birlikte dizlerine kadar indirdim
ve "Biraz eğil öne!" dedim. Durdane artık işi
akışına bırakmıştı. Eğilince,
yarağımın başını tükürükle ıslatıp,
yanaştım arkasına. Yarağımı göt deliğine
bastırmaya başladığımda, "Dur, yanlış
yeri zorluyorsun!" deyip elini arkaya attı ve yarağımı
tutup amının deliğine denk getirdi. Aslında ben götünü
sikmek istiyordum, ama neyse, amına bastırdım. Vıcık
vıcık sulanmıştı amı ve daracık
olmasına rağmen yağda kayar gibi girmiştim. Dibine kadar
köklediğimde, Durdane kısıkça, "Ahhhh!" diye inledi.
Bakire değildi, fakat çokta sikişmediği, amının çok
dar oluşundan belliydi. Taş çatlasa, anca birkaç kere
sikişmiş olmalıydı.
Amına
pompalamaya başladım. Fakat Durdane'nin boyu benden kısa
olduğundan, ben dizlerimi kırmak zorunda kalıyordum. Yine de
aldığım zevke engel değildi bu pozisyon. Pompalarken, elimi
de öne atıp, klitorisini okşamaya başladığımda,
Durdane de inlemelerini artırmıştı. Çok geçmeden orgazm
oldu. Amından akan suları yarağımda hissediyordum. Amı
okadar kayganlaşmıştı ki, ben de fazla dayanamadım ve
son anda yarağımı amından çıkarıp yere
fışkırttım döllerimi. Durdane birkaç saniye öyle
kaldı, sonra hemen doğrulup külodunu ve şalvarını
çekti. Yönünü bana döndüğünde, ilk işi arabaya bakmak oldu. Sonra da,
"Üff yaa, Zeynep bakıyor halen, herşeyi gördü!" dedi. Ben
de dönüp arabaya baktığımda, Zeynep kafasını önüne
çevirdi.
Islak mendil
kutusunu aldım ve "Git Zeynebi gönder buraya!" dedim. Durdane,
"Yaa, ben şimdi Zeynepten utanırım, beraber gidelim, ne
konuşacaksan arabada konuş!" dedi. Ben de biraz sert bir ses
tonuyla, "Git, söyle gelsin yanıma, onunla yalnız
konuşacağım!" dedim. Durdane alt dudağını
ısırarak gitti, arabaya bindi. Hemen sonra da Zeynep indi. Ben
ıslak mendille yarağımı silerken yanıma geldi ve ben
daha ağzımı açmadan, "Biliyor musun, sen çok adisin!"
dedi. Yarağım halen kazık gibiydi ve Zeynep bu arada yüzüme
değil, yarağıma bakıyordu. "Seni çok özledim
aşkım!" deyip, Zeynebi kolundan tuttuğum gibi,
sırtını ağaca yasladım ve dudaklarından öpmek
istedim.
Zeynep,
"Yapma, istemiyorum! Hem adisin, hem de yalancısın!"
diyerek öptürmedi ve başını yana çevirdi. Ben de boynunu öperek,
elimi şalvarının içine soktum ve külodunun üstünden
amını avuçladım. Zeynep istediği kadar istemiyorum
diyedursun, külodu ıslaktı. Elimi külodunun da içine soktuğumda,
amı da vıcık vıcıktı. Muhtemelen demin arabadan
bizi seyrederken ıslanmıştı. "İndir
şalvarını, hadi çabuk ol!" dedim. Zeynep yine, "Yaa,
istemiyorum!" dedi. Aklı sıra bana naz yapıyordu orospu.
Sinirlenmiştim, "Siktirtme belanı şimdi!" deyip,
arkasını döndürdüm ve şalvarıyla külodunu zorla kendim
indirdim. Sonra da ensesinden bastırıp, "Ağaca tutunup
domal!" dedim.
Domalınca,
yarağımı direkt amına soktum ve deli gibi pompalamaya
başladım. Okadar hızlı pompalıyordum ki, Zeynep,
"Uhhh, ahhh, yavaşşş!" demeye başladı.
Tempomu biraz düşürüp amını sikmeye devam ettim. Biraz sonra
Zeynep zevkten inliyordu. 5-6 dakika siktikten sonra, Zeynep uzun bir inlemeyle
orgazm oldu. Benimse boşalmama daha çok vardı,
yarağımı amından çıkarıp götüne dayadım. Bir
seferde götüne kökleyince, "Ahhhh! Yavaş olsana hayvan!" diye
bağırdı. Onun bana hayvan demesi beni daha da
azdırmıştı, makineli tüfek gibi sikmeye başladım
götünü. Boşalmama yakın, elimi amına atıp, klitorisini
okşadım. Ve Zeynep birkez daha orgazm olurken, ona iyice kenetlenip,
götünün içine fışkırttım döllerimi. İkimiz de nefes
nefeseydik. Bir süre daha Zeynebe kenetli kaldım, sonra
yarağımı yavaşça götünden çıkardım. Döller
şalvarına akmasın diye külodunu yukarı çektim. Ben
yarağımı ıslak mendille silerken, o da şalvarını
çekti.
Zeynep halen
kızgın bakıyor ve burnundan soluyordu. Ona, "Seni çok
seviyorum aşkım!" deyip dudaklarına yumuldum. Önce isteksiz
durdu, sonra dayanamadı ve karşılık verdi. Biraz
öpüştük. Dudaklarımız ayrılınca, Zeynep, "Ben de
seni çok seviyorum, ama sen çok üçkağıtçısın! Hep
başkalarını sikeceğinde aklına geliyorum! Başka
zaman beni hiç arayıp sormuyorsun!" dedi. "Ne desen
haklısın aşkım! İlk fırsatta seninle
başbaşa güzel vakit geçireceğiz! Hadi şimdi arabaya
gidelim!" dedim. "Söz mü?" dedi. "Söz
aşkım!" dedim. Zeynep biraz yumuşamış, yüzünde
hafif bir gülümseme belirmişti. Ele ele tutuşarak arabaya
gittik.
Arka
kapıyı açtım ve Zeynebe, "Geç aşkım!" dedim.
Zeynep gülümseyerek Durdane'nin yanına bindi. Durdane o ana kadar öteki
tarafa bakıyordu, ama benim Zeynebe kullandığım
'Aşkım' kelimesini duyduktan sonra başını çevirdi ve bana
baktı. Durdane, demek ki ben Zeynebi sikerken bakmamıştı ve
sadece konuştuk sanıyordu. Ben de birşey demeden direksiyona
geçtim ve arabayı çalıştırdım. Yola çıkmadan,
elimi arkaya atıp Durdane'nin dizini okşayarak, "Durdane
aşkım, merak etme, Zeynep gördüklerini kimseye söylemeyecek!"
dedim. Sonra da elimi Zeynebin dizine kaydırıp okşayarak,
"Öyle değil mi aşkım?" dedim. Zeynep de, "Evet,
benden sır çıkmaz!" diye onayladı. Durdane bizim bu sözlerimizden
sonra nisbeten rahatlamıştı, ama bir okadar da kafası
karışmıştı.
Önce Zeynebi bıraktık. Sonra Durdane'yi bırakmak için devam ettim.
Durdane dayanamadı ve sordu, "Zeyneple aranızda birşeyler
mi var?" diye. Bu sorunun geleceğini tahmin etmiştim, ama halen ne
cevap vereceğimi düşünüyordum. Ben hemen cevap vermeyince, Durdane,
"Zeynebi de sikiyorsun, öyle değil mi?" dedi. Ben de, "Sana
yalan söyleyecek değilim aşkım, evet, onu da sikiyorum!"
dedim. Durdane şaşırmıştı, "Ama Zeynep
nişanlı!" dedi. "Olsun, ben de Nurcan'la evli
sayılırım!" dedim. Durdane, "Hımmm... Peki ya niye
Zeynebe aşkım deyip duruyorsun, ona
aşık mısın?" diye sordu. Ben güldüm, "Yok
canım, sadece ağız alışkanlığı!"
dedim. "Bana da aşkım diyorsun, o da mı ağız
alışkanlığı?" dedi. "Senin yerin
bambaşka, sana eskiden beri aşığım!" dedim.
Durdane bu sözümden çok mutlu olmuştu. Durdane'yi de bıraktım ve
evime döndüm...
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları
Tüm Bölümleri
|