Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları... (14) (Harun 22 Y., İzmir)
Kapıyı
sessizce açtığımda, Mürüvet yatakta çocuğu ile uyuyordu.
Odada çocuk için extra yatak vardı oysa. Bir an ne yapacağım
konusunda kararsız kaldım, ama sonra tekrar sessizce odadan çıktım.
Zeynebin odasının önüne gittim, kapıyı hafifçe
tıklattım birkaç kere. Zeynep ürkekçe, "Kim o?" diye sordu.
Ben de fısıldayarak, "Benim, Harun! Aç!" dedim. Açtı
ve içeriye girdim, kapıyı arkadan kilitledim. Zeynep
telaşlanmıştı, "Ne arıyorsun gecenin bu saatinde
burda, ya Muharrem'e falan yakalanırsak?" dedi. "Merak etme,
Muharrem aşağıda odasında uyuyor! Ben de fazla
kalmayacağım zaten, birazdan giderim! Seni çok özledim
aşkım!" dedim ve dudaklarına yumuldum.
Ayakta
öpüşerek, Zeynebin geceliğini, sütyen ve külodunu çıkardım
ve yatağa yatırdım. Ben de çabucak soyunup, yanına
yattım. Ve öpüşüp sevişmeye başladık. Demin
aşağıda en son Manuela ile sikişirken zevk almış ve
boşalmıştım, ama hızımı
alamamıştım. Ayrıca, ne olursa olsun, bizim Türk
kızlarıyla sevişmek daha cazip geliyordu bana. Bilmiyorum
artık, tenlerinden midir, kokularından mıdır, masumane
görünüşlerinden midir, yoksa cilvelerinden mi. Üstelik Muharrem
aşağıda uyurken, gizlice Zeynebin odasına girmek, çok daha
değişik bir heyecan vermişti bana. Yarağım çabucak
kazık gibi olmuştu.
Zeynebin iri
göğüsleriyle fazla ilgilenmeden, amına indim. Amını 10-15
dakika kadar yalayarak, Zeynebin inleye inleye orgazm olmasını
sağladım. Amının suları ağzımı burnumu
ıslatmıştı. Sonra yukarı kayıp, bacaklarının
arasına yerleştim. Yarağım amına değerken,
Zeynebi öpmek istedim. Ama Zeynep yüzünü yan çevirip dudaklarını
kaçırdı. Anlıyordum onu, dudaklarım az önce amına
değdiği için öpüşmek istemiyordu. Bunu bildiğim halde
çenesinden tutup yüzünü çevirdim ve öpmeye başladım
dudaklarını. Zeynep önce dudaklarını aralamadı bile,
ama birkaç dakika sonra o da kudurmuş gibi öpüşmeye
başladı. Bu arada belini aşağı yukarı
oynatıp, yarağımın amına girmesi için
çabalıyordu. Ben de ibneliğine yarağımı sokmuyordum
amına, Zeynebin daha nekadar sabredebileceğini görmek
istiyordum.
Öpüşmeyi
bırakıp gözlerine baktım ve gülümsedim. Zeynep halen belini
oynatıyordu. "Ne istiyorsun aşkım?" dedim. Zeynep
kısık bir sesle, "Hadi, sok!" dedi. "Kendin sok!"
deyip, Zeynebe sarılıp yana yuvarlandım, sırtüstü
yattım. Zeynep şimdi üstümdeydi. Hiç vakit kaybetmeden doğruldu
ve yarağımı eliyle amının deliğine
yerleştirip, üstüne oturdu. Tamamını amına alıp, birkaç
saniye öyle bekledikten sonra, yavaş yavaş oturup kalkmaya
başladı. Hızlandığı zaman, yanlardan iki elimle
belinden tutup yavaşlatıyordum. Ellerimi
bıraktığım zaman ise hırsla hızlanıyordu
yine. Anlaşılan, orgazm olmadan sakinleşmeyecekti. Kendi haline
bıraktım ve çılgınca hızlandı. İnleye inleye
orgazm olunca, burnundan soluyarak öne eğildi ve dudaklarımı
öptü. İri göğüsleri göğsümde eziliyordu.
Yarağım
amındayken, yine deminki gibi bir hamleyle Zeynebe sarılıp
yuvarlandım, altıma aldım. Daha yeni olduğu
orgazmının etkisi sürerken, amına pompalamaya
başladım. Okadar hızlı pompalıyordum ki, Zeynep bir
kez daha orgazm olmak üzereydi. Ağlıyor mu, gülüyor mu
anlaşılmayan sesler çıkarmaya başlamıştı.
Altımdan kaçmak ister gibi hareketlerle orgazm olduğunda, ben de boşalmaya
yaklaşmıştım. Son anda yarağımı amından
çıkarıp, göbeğine, göğüslerine doğru
fışkırttım döllerimi. Sonra da, döllerimin ikimizin vücudu
arasında yapış yapış bulaşmasına
aldırış etmeden, Zeynebin üzerine uzanıp, dudaklarına yumuldum.
Birkaç dakika
öpüştükten sonra, üzerinden kalkıp duş almak için banyoya
girdim. Duştan sonra giyinirken, Zeynep üzgün bir ifadeyle, "Gitme,
burda kal, sarılıp uyuyalım!" dedi. "Aşkım
inan bunu ben de çok istiyorum, ama gitsem iyi olacak!" deyip,
dudaklarından öptüm. Çıkarken, kapıyı arkamdan
kilitlemesini istedim. Tekrar yan odaya girdiğimde, Mürüvet halen
çocuğu ile uyuyordu. Çırılçıplak soyundum, ben de
yatağa geçtim, yavaşça Mürüvet'in arkasına yanaşarak
yattım. Uyandırmamak için özellikle sarılmadım, çünkü
Mürüvet çocuğuna sarılmış uyuyordu. Yorulmuştum ve
gözümden uyku akıyordu, yattığım gibi uyumuşum.
Mürüvet'in
dudaklarının dudaklarıma değmesiyle
uyandığımda sabah olmuştu. Her sabah olduğu gibi,
benim yarak da benimle birlikte uyanmıştı. Kafamı
kaldırıp çocuğa baktığımda, Mürüvet çocuğu
extra yatağa yatırmıştı. Mürüvet gülerek,
"Yarım saate kalmaz o da uyanır!" dedi ve geceliğini
çıkardı. Sutyen takmamıştı, külodunu da
çıkarıp yanıma uzandı ve öpüşmeye başladık.
Eli yarağımda geziniyordu. Sabah sabah canım am yalamak
istiyordu. Birşey demeden Mürüvet'i çekip çekiştirip 69 pozisyonunda
üstüme aldım. Ve başladım, hafif ter kokan kıllı
amını yalamaya. Mürüvet ne yapacağını biliyordu
artık, anında yarağımı yalamaya başladı. Bu
sefer daha bir istekli, daha bir iştahlıydı. Tadını
çıkara çıkara yalıyor, emiyordu yarağımı. Sanki
yıllardır kocasıyla hiç oral seks
yapmayışının acısını çıkarır
gibiydi. Tabii amını da ağzıma bastırmayı ihmal
etmiyordu.
Amını
yalarken yine kendime hakim olamadım ve göt deliğine
parmağımı sokmaya çalıştım. Birden durdu, ama
yapma falan demedi. İşaret parmağımı götüne tamamen
sokana kadar yarağımı yalamaya ara verdi. Parmağım
götündeyken amını yalamaya devam edince, o da yarağımı
emmeye devam etti. Yavaş yavaş parmağımı götünde
oynatıyordum, ikinci boğumuna kadar çıkarıp, yeniden
sokuyordum. Bazen yarağımı ağzından çıkarıp,
ıhılıyor, inliyor, sonra tekrar ağzına alıyordu.
Mürüvet orgazm olurken yarağımı eliyle öyle bir sıktı
ki, koparacak sandım.
Götüne şaplak
atıp, "Hadi, in üstümden!" dediğimde, indi. Sikeceğimi
anlamıştı, ama nasıl bir pozisyon alacağını
bilemediği için dizlerinin üstünde duruyordu. Dudaklarından öpüp,
"Domal!" dedim. Mürüvet telaşla, "Yaa, götümü mü
sikeceksin?" diyerek domaldı. Aslında önce amını
sikmeyi düşünüyordum, ama öyle deyince, "Evet, götünü sikecem!"
dedim. O domalık dururken kalktım, bir koşu, banyoda minik
plastik şişelerde duran şampunlardan birini kaptım geldim.
Hem göt deliğine, hem de yarağımın başına sürüp,
arkasına yanaştım. Yarağım daha göt deliğine
değmeden, "Kurban olurum nolur acıtma!" dedi. Ben de,
"Çok acırsa yastığı ısır!" dedim. Ve
götüne yüklenmeye başladım.
Mürüvet
acıyacak diye kendini müthiş kasıyordu. "Böyle yaparsan
daha çok acır, kasma kendini!" deyip yüklenmeye devam ettim.
Yarağımın başı götüne girdiğinde, Mürüvet'ten
boğuk bir, "Ağıhhhh!" sesi çıktı.
"Dayan aşkım, en zor kısmı girdi, bundan sonrası
fazla acımaz!" diyerek bastırmaya devam ettim. Mürüvet, eline
diken batmış çocuk gibi, "Uff, çok acıyor, çok acıyor!
Çıkar!" demeye başladı. "Tamam
çıkaracağım, az kaldı, sabret biraz aşkım!"
diyerek sokmaya devam ettim. Yarısına yakını
girmişken, omuzlarından asılıp kalanını da birden
kökledim. Mürüvet yastığı ısırmıştı, ya
değilse tüm oteli başımıza toplayacaktı.
Alışması için bir süre hareketsiz bekledim götünün içinde.
Yarağımı
hafifçe çekmek istediğimde, bu sefer de, "Çıkarma, çıkarma,
çok acıyor, kımıldama neolursun!" diye yalvarmaya
başladı. "Bak ne diyeceğim, ben
kımılamıyorum, sen kendin yap, tamam mı?"
dediğimde, "Tamam!" dedi. Ve az sonra hafif hafif ileri geri
salınmaya başladı. Yarağım götünden 1-2 cm falan anca
çıkıp giriyordu, ama başlangıç için fena değildi,
sabırlı olmam gerektiğini biliyordum. Azar azar derken, 10-15
dakika sonra artık yarısı girip çıkacak kadar salınması
hızlanmıştı. Aslında taa başından beri çok
acıyacağına kendini koşullandırdığı
için, zorlanıyordu. Ya değilse şimdiye kadar kanırta
kanırta sikiyor olacaktım onun o bakire götünü. Güzellikle, gönül
rızasıyla olsun diye sabrediyordum.
Bu kadar
sabır yeter deyip, başladım götüne pompalamaya. Biliyordum,
halen acı hissediyordu, ama olacaktı okadar. Genelde
yaptığım gibi, elimi alttan amına attım, klitorisini
okşamaya başladım götüne girip çıkmaya devam ederken. Ben
zevk alıyordum, ama onun da zevk almasını istiyordum. Onun için
bir ara götünden tamamen çıkıp, amına soktum. Ve onu orgazm
edene kadar amını siktim. Sonra tekrar götüne sokup, ben de
boşalana kadar götünü siktim. Yarağım içinde küçülene kadar
götünden çıkmadım. Sabah sabah iyi gelmişti Mürüvet'in bakire
götünü sikmek. Kendimi Everest tepesine çıkmış gibi mutlu hissediyordum.
Sonra birlikte
duş almaya girdik. Biz yıkanırken çocuk uyanmış,
ağlıyordu. Mürüvet benden önce çıktı, çocuğu ile
ilgilendi. Ben de yıkanıp çıktığımda, bahçeden
çatal bıçak sesleri geliyordu. Pencereden baktığımda,
kahvaltı için masaları hazırlıyorlardı. Mürüvete,
"Hadi hazırlan da, kahvaltıya inelim!" dedim.
"Tamam!" deyip, hazırlandı. Ben de hazırlandım,
yan odadan Zeynebi de alıp indik aşağıya. Zeynep de
erkenden kalkmış ve hazırlanmıştı.
Bahçeye
çıktığımızda, Muharrem, dün akşam yemeği
yediğimiz masada oturmuş, gazete okuyordu. Erkenden kalkabilmesine
şaşırmıştım, kesin öğleye kadar uyur
sanıyordum. Bizi görünce gazeteyi katlayıp kenara koydu ve
"Günaydın!" diyerek ayağa kalktı, "Buyrun,
buyrun!" diyerek sandalyelerimizi çekti. Biz de günaydınlaşıp
oturduktan sonra, garsonlar etrafımızda fır dönmeye
başladı. Açık büfe olmasına rağmen yine herşeyi
masamıza getirdiler. Güzel bir kahvaltı yaptık. Ardından
keyif çaylarımızı içip kalktık, Lobi'ye geçtk. Lobi'de de
sabah kahvesi içerken, Muharrem bizi birazdan doktor arkadaşının
kliniğine götüreceğini söyledi. Saat 9:30 gibi kalktık.
Klinik de fazla
uzakta değildi, yürüyerek gittik. Muharrem yürürken Zeynebi koluna
takmıştı. Ben de çocuğu kucağıma
almıştım, Mürüvet de benim koluma girmişti. Hakikaten de
çok Lüks, modern ve temiz bir klinikti, her yer Granit kaplıydı.
Danışmadaki kız bizi görünce ayağa kalktı ve
gülümseyerek, "Günaydın Muharrem... Bey!" dedi. Kıskanç bir
bakışla Zeynebi tepeden tırnağa süzmüştü kız.
Muharrem de, "Günaydın Seda hanım! Lütfü beyi görmeye geldik!
Harun'un çocuk hasta da, bir Çekap yaptıracaktık!" dedi. Seda,
"Buyrun odasına geçin, ben telefonla doktor beye haber vereyim!"
dedi. Muharrem doktor Lütfü'nün odasının yerini biliyordu,
arkasından gittik.
Biz daha
kapısını çalmadan, doktor Lütfü kapıyı açtı ve
"Hoşgeldiniz, geçin, buyrun!" diyerek içeri aldı bizi.
Muharrem'le biraz havadan sudan muhabbet ettiler, Muharrem derdimiz
anlattı. Doktor Lütfü de, "Tamam, merak etmeyin, ne gerekiyorsa
yaparız!" dedi. Dahili telefondan bir iki görüşme yaptı. Az
sonra doktor bir kadın geldi, Mürüvet'i ve çocuğu alıp,
çıktılar. Biz sohbet ederken, onlar yukarıda bütün
Check-Up'ları yaptılar. Sonuçlarla birlikte yanımıza
geldiler, doktor hanım çocuğun birşeyinin
olmadığını söyledi. En son doktor Lütfü de inceledi
sonuçları. Sonra da çocuğu paravanın arkasına alıp,
bir de kendisi muayene etti. "Endişelenecek hiç bir şey yok!
Çocuk çok sağlıklı!" dedi. Bu benim de ilk
gördüğümdeki teşhisimdi, ama Mürüvet bunu kasabadaki doktordan sonra,
bir de şimdi burda yapılan Check-Up'tan sonra, hem doktor
hanımdan, hem de doktor Lütfü'den duyunca rahatladı.
Doktorlara
teşekkür edip klinikten çıktığımızda, Muharrem
bize, "Bakın gördünüz işte, hem İzmir'de hastanede
sıra bekleme çilesinden kurtuldunuz, hem paranız da cebinizde
kaldı!" dedi. Muharrem'e teşekkür ettik ve tekrar otele döndük.
Lobi'de çaylarımızı içerken, Muharrem bize bugün ne yapmak
istediğimizi sordu. Aslında herhangi bir planımız yoktu.
Benim tek amacım, köyden İzmir'e geliş gidişte Zeyneple biraz
başbaşa vakit geçirmek ve çıkacak fırsatta da Zeynebi
sikmekti. Gerçi Zeynebin yanında Mürüvet de piyangodan
çıkmıştı, ama ben bundan şikayetçi değildim.
"Valla bir
planımız yok Muharrem abi, en önemli meseleyi halletik sayende!" dediğimde, Muharrem,
"Ozaman benim çiftliğe gidelim, orda kızımla da
tanışırsınız! Hem de havuza falan girersiniz!"
dedi. Güzel bir fikirdi, ama hiç birimiz mayo, bikini falan getirmemiştik.
Bunu söylediğimde, Muharrem, "Sorun değil, şurda hemen
köşede butikçi tanıdığım var!" dedi.
Çaylarımız bitince kalktık, butiğe gittik. Bizim
hatunların ikisi de hayatında hiç mayo, bikini falan giymemişti.
Butiğin sahibi kadın, hatunlara birkaç bikini gösterdi. Mürüvet beyaz
bir bikini takım seçti, kabinde denemeye girdi. Az sonra bana seslendi,
"Harun, aşkım gelsene, nasıl olmuş?" diye.
Kabinin perdesini aralayıp kafamı içeriye uzattım. "Üff,
çok yakışmış hayatım! Çıkarma, üstünde
kalsın! Etiketini ver, elbiseni giy üstüne!" dedim. Etiketi
alıp, perdeyi kapattım.
Muharrem kasada,
butiğin sahibi kadınla gülüşerek birşeyler
konuşuyordu. Zeynep de yandaki kabine girmişti seçtiği bikiniyi
denemeye. Zeynep az sonra Mürüvet'e, "Abla, bu çok açık, ben giyemem
bunu, utanırım!" dedi. Mürüvet, "Dur bir
bakayım!" diyerek elbisesini giydi çıktı kabinden ve
Zeynebin olduğu kabine girdi. "Hiç te açık falan değil! Hem
kimden utanacaksın? Çıkarma, üzerinde kalsın!" dedi. Sonra
da Zeynebin bikinsinin etiketini uzattı bana. Ben de kendime bir mayo seçtim
ve aldıklarımızın parasını ödemek için kasaya
gittim. Fakat Muharrem, "Ayıp oluyor ama Haruncuğum!"
diyerek bana para ödetmedi. Ama kendisi de ödemedi. Butikçi kadınla da
arasında birşeyler var diye düşünmeden edemedim. Kadın Fingirdek
birşeye benziyordu.
Muharrem'in
arabaya atladık ve yarım saatlik yoldan sonra çiftliğine
vardık. Uzaktan kumandayla açılan demir kapıdan araziye girip
evin önüne yaklaştığımızda, arabanın sesine kahya
ve karısı bizi karşılamaya çıktı. Kahya esmer tenli
(veya güneşten kapkara olmuş), 30-35 yaşlarında, uzun boylu
ve kaslı bir adamdı. Karısı ise tahminimce 25-30
yaşlarında olmalıydı. Kahya'nın altında eski bir kot
pantolon vardı, üst kısmı çıplaktı. Karısı
ise altına şalvar, üstüne de, sütyenini ve iri göğüslerini belli
eden beyaz bir tişört giymişti, başı da ince bir tülbentle
örtülüydü.
Çiftliğın
arazisi oldukça büyüktü, yaklaşık 20 dönüm arazi üzerine
kurulmuştu çiftlik. Öyle ticari anlamda üretim yapılan bir yer
değildi burası. Tamamen zevk için kurulmuş, arazisinde genelde
zeytin ve meyve ağaçlarının olduğu bir yerdi. Büyük, 2
katlı taştan evin civarında ise süs bitkileri
çoğunluktaydı. Evin yan tarafında, Kahya ve
karısının kaldığı tek katlı bir müştemilat
ve onun az ilerisinde de büyükçe bir ahır vardı. Havuzu ise henüz
görememiştim.
Kahya (Remzi
efendi) ve karısı (Zümrüt) ile hoşgeldiniz ve tanışma
muhabbetinden sonra, Muharrem Zümrüt'e, "Şermin nerede? At'la mı
geziyor?" diye sordu. Zümrüt de, "Hayır, havuzda!" dedi. Anlayamadım
ama, Zümrüt'ün Muharrem'e bakışı biraz değişik geldi
bana. Havuz arka taraftaymış, evin içinden geçerek havuzun olduğu
yere gittik. Evet, havuzun kenarında bikinisiyle şezlonga yüzüstü
uzanmış, kulaklıkla müzik dinleyerek, önündeki magazin dergisinin
sayfalarını karıştıran bu 18 - 19 yaşındaki sexy
yaratık, bizim Muharrem'in kızı Şermin olmalıydı.
Bikinisinin arkası götünün yanakları arasına
sıkışmıştı, veya kendisi özellikle
sıkıştırmıştı bilemiyorum. Götünün sol
yanağında bir Kalp dövmesi vardı. Şermin'in yanına
yaklaştığımızda, kalbin içerisinde (Ş + P) harfleri
okunuyordu...
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları
Tüm Bölümleri
|