Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları... (20) (Harun 22 Y., İzmir)
Mürüvet'in
çocuğunun sabah erkenden ağlaması, Zeynebi de, beni de
uyandırdı. Zeynebin bir bacağı benim
bacağımın üzerinde, bir eli de omzumdaydı. Dizi ise, sabah
sertliğiyle kalkmış yarağıma dokunuyordu. Benim de bir
kolum onun boynunun altındaydı. "Günaydın
aşkım!" deyip, dudaklarına bir öpücük kondurdum. Zeynep
bana dik dik bakınca doğruldum ve "Ne var? Söyle ne
söyleyeceksen!" dedim. Zeynep de hafif doğruldu ve "Sen ne biçim
bir erkeksin? Sen Pezevenk misin de bizi başkasına
siktiriyorsun?" dedi. Pezevenk lafı sigortamı
attırmıştı, o sinirle Zeynebin ümüğünü
sıkıp, "Senin Ecdadını sikerim orospu,
lafını bil de konuş, amına koduğumun
sürtüğü!" diye bağırdım. O sinirle nerdeyse
boğacaktım Zeynebi. Nefessiz kalıp, debelenmeye
başlayınca bıraktım gırtlağını.
Mürüvet
kucağında çocukla koştu geldi, "Ne oluyor yaa? Ne
bağırıyorsun?" dedi telaşla. Sinirim geçmemişti,
"Orospunun ettiği lafa bak be! Yok Pezevenk miymişim de, yok sizi
niye başkasına siktiriyor muşum da!" diye
bağırdım. Mürüvet, "Harun sakin ol,
bağırma!" deyince, "Sus ulan orospu, şimdi senin de
Ecdadını sikecem!" dedim. Yataktan kalktım, sinirden elim
ayağım titriyordu. Bir sigara yaktım, geçtim koltuğa
oturdum. Mürüvet de kucağında çocukla geçti yatağa, Zeynebin
yanına oturdu. İkisinin de ağzını bıçak
açmıyordu, tek kelime etseler, benim daha da sinirleneceğimin
farkındalardı. Sigaramı birkaç fırtta bitirip kalktım,
"Toparlanın, köye gidiyoruz!" dedim ve elbiselerimi giyindim.
Mürüvet, "Yaa bir duş alsaydık gitmeden?" dedi.
"İyi, alıp inin aşağı! Ben lobide
bekliyorum!" dedim. Laptopumu ve çantamı alıp çıktım
odadan, indim aşağı.
Anahtarı
vermek için resepsiyona gittiğimde, resepsiyonda Halime denen kız
vardı. Bana, "Günaydın!" derken yine garip garip
bakıyordu. Zeynebe sinirim daha geçmemişti, şimdi bir de bununla
uğraşamayacaktım. Günaydın falan demeden,
"Çıkış yapıyoruz!" dedim ve anahtarı
bıraktım bankonun üzerine. Tam arkamı dönüp ordan
uzaklaşacağımda, Halime, "Harun abi! Şeyyy...
ödenmemiş Extranız var!" diye seslendi. Bana Harun abi demesine
şaşırmıştım, hemen geri döndüm. "Pardon ama,
tanışıyor muyuz?" diye sordum cüzdanımı
çıkarırken. Halime, "Yok tanışmıyoruz da, ben
Nurcan'ın teyzesinin kızıyım!" dediğinde, içimden
(Hassiktir, bir bu eksikti!) dedim.
Şaşkınlıktan
birkaç saniye ne diyeceğimi bilemedim. Kendimi toparlayıp, "Yaa,
öyle mi? Memnun oldum! Nurcan hiç bahsetmedi senden? Nikahımızda da
görmedim seni?" dedim ve tokalaşmak için elimi uzattım. Halime
de elini uzatıp, "Şeyy, biz onlarla küsüz. Daha doğrusu
annemle teyzem birbirlerine küsler..." dedi. "Hmmm, peki sen
görüşüyor musun Nurcan'la?" diye sordum. Halime, "Yok,
görüşmüyoruz! Annem bizlerin de görüşmesini istemiyor..."
dediğinde, biraz olsun rahatlamıştım. "Küs
olmanıza üzüldüm! Peki, beni nasıl tanıdın, daha önce
görüştüğümüzü hatırlamıyorum?" dedim.
"Görüşmedik ki, halam nikahınızda çekilen resimlerinizi
göstermişti, ordan tanıdım! Zaten Otel kayıtlarında da
adın soyadın yazıyor!" dedi. "Hmm, anladım!"
dedim.
Bu arada
farkettim, ikimiz de ellerimizi çekmemiştik. Halime'nin eli okadar
sıcaktı ki, avucumun içini terletmişti. Sanki kız,
vücudunun bütün ateşini eliyle bana aktarıyordu. Ben elimi çekmesem,
o da çekmeyecekti. Yarağımın hafiften kıpırdamaya başladığını
hissettim ve kızın elini bıraktım, pantolonumun önünde
kurulu çadırla rezil olmak istemiyordum. Hayret ettiğim şey ise,
Halime'nin hiç te öyle ahım şahım bir güzelliği yoktu ve
sokakta görsem asla bakmayacağım, sıradan bir kız tipi idi.
Ama onunla sadece tokalaşmak yarağımın
kıpırdamasına yetmişti. Sebebini anlamadığım
bir şekilde bu kızdan cinsel olarak etkilenmiştim. Ve
gördüğüm kadarıyla Halime de benden etkilenmişti,
tokalaşırken kız nerdeyse orgazm olacaktı. O anda
kararımı verdim, uygun bir zamanda bu kızı sikecektim.
Bu arada
uzattığı faturaya baktım, 2 Türk kahvesi
yazıyordu. Onu da dün gece Atalay'la içmiştik. Gerçi kahveleri Atalay
ısmarlamıştı, ama yine de çıkarıp fazlasıyla para verdim
ve "Böyle tamamdır!" dedim. Halime teşekkür edip,
paranın üstünü Tip-Box'a attı ve gülümseyerek, "Harun abi, çay
söyleyim mi, içer misin? Ben ısmarlayacağım, personele
bedava!" dedi. "İyi, söyle bakalım. Ama kendine de söyle,
birlikte içelim!" dedim. Saatine baktı, "Tamam!" dedi,
dahili telefondan restoranı aradı, 2 çay söyledi. Çaylar gelene kadar
ayak üstü biraz sohbet ettik, Halime hakkında bazı şeyler
öğrendim. Bu Otelde çalışmaya başlayalı bir hafta
olmuş... Şimdi buraya yakın bir köyde
oturuyorlarmış... Yıllar önce annesiyle teyzesi küsüştükten
sonra bizim köyden taşınmışlar...
Çaylar gelince,
Halime'ye lobideki koltuklara oturup içmeyi teklif ettim, ama personelin orda
oturması yasakmış. Ben de oturmadım, çayımı
resepsiyonun önünde ayakta içmeye karar verdim. Biryandan da sohbete devam ediyorduk.
Konuştukça, Halime'nin Nurcan'la ilişkimi zedeleyecek bir tehdit
unsuru olmadığı kanısına vardım. Ama yine de onu
sikmek istiyordum ve ufaktan işlemeye başlamıştım,
"Halime, sen çok hoş bir kızsın, seninle
tanıştığıma çok sevindim. Sana kanım kaynadı,
seni yakından tanımak isterim! Ben bu Otele pek sık gelmiyorum,
ama istersen seninle dışarda görüşebiliriz? Telefon numaram
kayıtlarda var, izinli olduğun zaman ararsan, ne bileyim, bir yerlere
gideriz, çay kahve içeriz, sohbet ederiz, gezer eğleniriz! Merak etme,
seninle görüştüğümüzü Nurcan'a söylemem, aramızda sır
olarak kalır! Ne dersin?" dedim ve gülümseyerek göz
kırptım. Halime heyecanla, "Perşembe günü izinliyim,
Perşembe buluşalım mı?" dedi. Gülümseyerek, "Olur
tabii!" dedim. İçimden de (Keklik kafese girdi!) diye geçirdim.
Az sonra
bizimkiler indi aşağı. Halime Zeyneple Mürüvet'i görünce
şaşırdı. Onlar da Halime'yi resepsiyonda gördüklerine
şaşırmışlardı. Selamlaşıp
öpüştüler, birbirilerine hal hatır sordular. Uzun zamandır
görüşmedikleri belli oluyordu. Onlar sohbet ederlerken, ben
dışarı çıkıp bir sigara içtim. Zeynebe sinirim tam
geçmemişti, ama azalmıştı. Ayrıca Mürüvet'e de
bağırıp küfür ettiğim için pişman olmuştum. O
sinirle, kahvaltı falan yapmadan yola çıkmayı
düşünmüştüm. Fakat sigaramı bitirip yanlarına
gittiğimde, kahvaltı yapıp, köye öyle döneceğimizi
söyledim. Zeynep birşey demedi. Mürüvet ise, "Tamam Harun abi!"
dedi, geçtik restoran kısmına.
Kahvaltımızı
yaparken önce Mürüvet'ten özür diledim. Sonra da Zeynebe, "Dün gece
yaşadıklarımızın senin de hoşuna gideceğini
düşünmüştüm! Kusura bakma, yanılmışım! Ama bana
Pezevenk misin demene gerek yoktu! Hoşuna gitmediğini adam gibi
söyleyebilirdin!" dedim. Zeynep cevap vermeden kafasını öne
eğmişti. Mürüvet de ordan, "Harun, uzatma artık!"
deyince, "Tamam, konu kapandı, sorun yok!" dedim.
Kahvaltımızı bitirip kalktık, tekrar Halime'nin yanına
gittik. Onlar Halime'yle vedalaşırken, ben eşyaları arabaya
bırakıp geldim. Ben de Halime'yle vedalaşıp,
"Perşembe günü için ara beni!" dedim ve ayrıldık
Otelden. Atalay henüz kalkmadığı için onunla
vedalaşamamıştım.
Arabaya binip,
hareket eder etmez, Mürüvet, "Oğlum, başını belaya
mı sokmak istiyorsun? Ramazan çavuşun kulağına giderse
valla kıyamet kopar! Sen olayları bilmiyorsun, aklın varsa görüşme
Halime'yle!" dedi. İki ailenin arasındaki küslük
olayını zaten Halime kendisi söylemişti, ama sebebini
bilmiyordum. Mürüvet'e, "Niye ki? Ne olayları?" dedim. Ve
Mürüvet beni şok eden olayları anlattı.
Babamın
Ramazan çavuşa neden 'Dürzü!' dediğini şimdi anlıyordum.
Meğerse Ramazan çavuş Almanya'dayken, kaynanam olacak karı
boynuzu takmış Ramazan çavuşa. Hem de Halime'nin babasıyla
sikişerek yapmış bu işi! Yani kaynanam, öz ablasının
kocasıyla sikişmiş! Mürüvet'in söylediğine göre, bu olay
meydana çıkınca, Ramazan çavuş atlamış gelmiş
köye. Ve bacanağından intikam almak için, birkaç
arkadaşıyla birlikte, Halime'nin annesini zorla evinden alıp
dağa götürmüşler ve sikip geri getirmişler kadını. O
olaylardan sonra Ramazan çavuş kaynanamı Almanya'ya götürmüş,
millete de olayı değiştirip, bacanağının ırz
düşmanı olduğunu falan anlatmış. Halime'nin anne
babası da köyde kimsenin yüzüne bakamadıklarından, başka
bir köye taşınmışlar.
Ben tabii bu
bilgiler ışığında, kaynanamın yarak hastası
bir kadın olduğu teşhisimi pekiştirmiştim. Kaynanam,
öz ablasının kocasıyla sikişecek kadar azgın bir
kadındı. Ve biz Nurcan'la tanıştıktan sonra da,
yakaladığı küçük fırsatları değerlendirip, bana
ufaktan iş atmıştı. O zamanlar bundan pek emin
değildim, ama şimdi emindim. Kaynanam olacak o orospuyu da kafamdaki
sikilecekler listesine kaydettim.
Kafamdan
kaynanamı sikme düşüncesi geçerken yarağım kazık gibi
olmuştu. Köye de yarım saatlik bir yolmuz kalmıştı.
Babamlar bizi normalde akşama doğru bekliyorlardı. Köye bu kadar
erken varırsak, babamlara gereksiz yalanlar söylemek zorunda
kalacaktım. Onun için bir yerlerde oyalanıp, köye akşama
doğru gitmeyi uygun gördüm. İlk önümüze gelen tabelada Baraj'a 9 km
olduğu yazıyordu. Otoyoldan ayrılıp, Baraj yoluna sürdüm
arabayı. Mürüvet, "Ne oldu, nereye gidiyoruz?" diye sordu. Ben
de, "Canım sikişmek istiyor! Hem birdaha nezaman fırsat
buluruz bilmiyorum!" dedim. Mürüvet sevinçle, "İyi bir
fikir!" derken, Zeynep suskunluğunu devam ettirdi.
Baraj'a varmadan
1-2 kilometre önce ormana saptım ve ıssız bir yere parkettim.
Arka koltukta çocuk yattığından, sikişmek için orayı
kullanamazdık. Mürüvet'le indik arabadan. Zeynep kaldı, ben de
birşey demedim. Mürüvet külodunu çıkarıp arka koltuğa
attı ve öpüşmeye başladık. Öpüşürken iki elimi de arkadan
eteğinin altına soktum, götünü avuçlayıp Mürüvet'i kendime
çekiyordum. Yarağım çadırı kurmuş, Mürüvet'in
göbeğine değiyordu. Biraz daha öpüşüp, fermuarımı
açtım, yarağımı çıkardım. Mürüvet'i
omuzlarından bastırıp önümde çömelttim. Yarağımı
ağzına verdim ve birkaç dakika sakso çektirdim.
Sonra ayağa
kaldırıp, arabaya domalttım. Eteğini yukarı
toplayıp, yarağımı arkadan amının
dudaklarına sürtmeye başladım. Sokacağımda, Mürüvet,
"Biraz ıslatsana!" dedi. Arkasına çömeldim ve
amını yalamaya başladım. Götünün yanaklarını iki
elimle ayırıp, amıyla birlikte götünün deliğini de
yalıyordum. Mürüvet hafiften inlemeye, amı da sulanmaya
başlamıştı. "Tamam, hadi!" deyince, yalamayı
bırakıp doğruldum. Yarağımı tutup
amının deliğine yerleştirdim ve yüklendim. Mürüvet,
"Ohhh!" derken dibini bulmuştum. Ve pompalamaya
başladım. Mürüvet arabaya tutunduğu için, araba
sallanıyordu. Bu da Zeynebin canını sıkmış
olmalıydı ki, elinde sigara paketi ve çakmakla indi arabadan.
Sigarasını yakıp yanımızdan uzaklaştı.
Zeynebin bu tavırlarından, Mürüvet'i sikmemi
kıskandığını anlıyordum.
Mürüvet'i
sikiyordum, ama gözümün önüne hep kaynanam geliyordu. Kaynanamı
siktiğimi farz edip, hırsla pompalıyordum Mürüvet'in amına.
Mürüvet orgazm olup, "Aşkım ben bittim!" deyince
yavaşladım. Mürüvet'in götünü sikerek boşalmayı
düşünüyordum ki, o sırada Zeynep de sigarasını
bitirmiş gelmişti. "Üff be, daha bitmedi mi işiniz?"
deyip arabaya bineceği zaman, Mürüvet'in amından yarağımı
çıkarıp, Zeynebe, "Gel buraya!" dedim. Zeynep
yarağıma gözünü dikerek yanıma geldi ve bozuk atar gibi,
"Ne var?" dedi. "Ebenin amı var! Gel buraya!" dedim ve
kolundan çekip, dudaklarına yumuldum. Hepsi bu kadarmış,
Zeynepte kapris falan kalmadı, öpüşürken dudaklarımı
kemiriyordu adeta.
Öpüşme
faslını fazla uzatmadan arkasını dönderip, külodunu
indirdim dizlerine. Yarağımı önce vıcık
vıcık olmuş amına sokup, Zeynep orgazm olana kadar siktim.
Sonra da amından çıkarıp götüne soktum yarağımı.
Ve götünü sikerek, götüne boşaldım. Zeynebin götünden çıkmadan
da Mürüvet'e torpidodan ıslak mendil vermesini söyledim. Elbiselerimize
döl bulaşmaması için ıslak mendili altına tutarak
yarağımı çıkardım götünden. Birkaç ıslak mendille
daha iyice silinip temizlendik ve toparlandık. Bindik arabaya ve buraya
kadar gelmişken Baraj'ı gezmeye karar verdik.
Baraj'da gezerken
Mürüvet çocuğu kucağıma vermiş, kendisi de koluma
girmişti. Zeynep de öbür kolumdaydı, birbirimize sabahki
kızgınlığımızdan eser kalmamıştı.
Hepimiz de neşeli bir şekilde vakit geçirdik Baraj'da. Öğleden
sonra acıkınca da, Baraj'ın yakınlarında bulunan
bakkal dükkanı gibi bir yerden ekmek peynir, yanına da 3 kutu ayran
aldık. Gittik manzaralı bir yerde oturduk ve karnımızı
doyurduk. Kimsede kalkıp köye gitmeye isteği yoktu. Akşama kadar
oturduk orada, sohbet ettik. Akşam köye vardığımızda,
önce bizim eve uğradık. Biraz oturup, babamlarla çay kahve içtik,
sohbet ettik. Sonra Mürüvet'le Zeynebi evlerine bıraktım.
Perşembeye
kadar evde kalıp, dinlenmeye karar verdim. Almanya'ya döndüğünden
beri Nurcan'la her iki güne bir telefonla görüşüyorduk, evde
kaldığım bu süre içerisinde ise onunla bol bol Webcamda
görüşme fırsatımız oldu. Köye yaptıracakları
apartmanın inşaatına önümüzdeki hafta başlanacağını
öğrendim. İnşaat başladıktan sonra, 4 ay gibi
kısa bir sürede bitecekmiş. Bu bana biraz imkansız gibi gelse
de, birşey demedim. Ramazan çavuş kendisi gelemediği için,
inşaatın tüm aşamalarını benim kontrol etmemi
istiyordu. Ayrıca temel atıldıktan sonra, Almanya'dan projeyi
çizen Mimarın da geleceğini, o adamla da benim ilgilenmemi istiyordu.
Papazı bulmuştum yani, hiç sevmezdim böyle Angarya işleri...
Çarşamba
akşamı Halime aradı, Perşembe günü
buluşacağımız yeri kararlaştırmamız için.
Onunla istediği yerde buluşabileceğimi söylediğimde,
kasabada bir bilgisayar kursunun adını verdi. Ve yarın saat
13:00'te kursun önünde olacağını söyledi. Fakat hemen
ardından, ama fazla kalmayacağını, evden sadece 1 saatliğine
izin alabildiğini söyledi. Böylelikle benim yarın onu sikme
planlarım da suya düşmüş oluyordu. Yarın muhtemelen sadece
kuru kuru muhabbetle geçecekti buluşmamız ve bu duruma canım
sıkılmıştı. Telefonu kapatmadan önce biraz da (Ee,
başka ne var ne yok?) muhabbeti ettik ve yarın görüşmek üzere vedalaştık.
O gece uyumadan
önce epey düşündüm, yarın bu kızı 1 saat gibi kısa bir
sürede nereye götürüp de sikebilirim diye. Ama bir çözüm bulamadım...
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları
Tüm Bölümleri
|