Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları... (37) (Harun 22 Y., İzmir)
Sabah omzumun
dürtülmesiyle uyanıp gözlerimi açtığımda, Atalay
başucumda dikiliyordu. Gece Şaheste ile çırılçıplak
yatmıştık, üstümüze pike falan da örtmemiştik. Şaheste
uyuyordu halen, bir bacağı benim bacağımın üzerinde,
kolunun biri de göğsümdeydi. Şaheste'yi uyandırmamak için,
Atalay'a (Ne var, ne oldu?) anlamında bir hareket çektim. Atalay da
saatini gösterip, (Kalk hadi!) gibisinden bir hareket yaptı.
Şaheste'nin önce kolunu, sonra da bacağını yavaşça
üzerimden indirdim ve yavaşça yataktan kalktım. Atalay'ı
kolundan tutup banyoya soktum ve "Hayırdır, birşey mi
oldu?" diye sordum. Atalay, "Yok ortağım, sizi
kahvaltıda göremeyince uyandırmaya gelmiştim. Kapıyı
5-6 dakika tıklattım, ama uyanmadınız!" dedi. Ben de,
"İyi tamam, duş alıp geliyorum. Şaheste uyusun biraz
daha!" deyip, duşun altına girdim.
Çabucak bir
duş alıp banyodan çıktığımda, Atalay
yatağın kenarında dikilmiş, sereserpe uyumakta olan
Şaheste'nin çıplak vücudundan gözlerini alamıyordu.
Kapıyı tıklattığı konusunda düpedüz yalan
söylemişti, yavşağın tüm derdi Şaheste'yi çıplak
görebilmekti. Şaheste'yle beni ilk tanıştırdığında,
kızı sikmeyim diye elinden geleni yapan Atalay, şimdi kendisi
sikecekmiş gibi bakıyordu. Nedense bu durumdan rahatsız
olmuştum, Şaheste'nin üstünü pikeyle örttüm. Sonra da elbiselerimi
giyindim ve çıktık odadan, indik kahvaltı salonuna.
Alexandra'yla
Gustav çoktan kahvaltılarını yapmışlardı. Onlar
keyif kahvelerini içerlerken, biz de Atalay'la kahvaltımızı
yaptık. Atalay'ın bugün akşama kadar çalışması
gerekiyormuş, ayrıldı yanımızdan. Alexandra E-Mail
geldiğini söyledi, Ramazan çavuş inşaatta birkaç
değişiklik yapılmasını istiyormuş. "Bu
istediği değişiklikler çok gereksiz, ama kendisi bilir. Gidip
işçilere tarif edelim de yapsınlar!" dedi. Gene amına
koduğumun inşatına gidecektik. Oysa ben bugün kasabaya
uğramayı ve Veli ile konuşmayı düşünüyordum.
Fırsat bulursam Gülistan'la da konuşmak istiyordum.
Kahvem bitince
kalktık. Atladık arabama, bizim köyün yolunu tuttuk. Yolda Alexandra
dün geceki sikişe neden gelmediğimi sorunca, Şaheste'yi avutmak
zorunda kaldığımı söyledim. Alexandra gülerek,
"Şaheste'yi de getirseydin ya, ben çok güzel avuturdum onu!"
dedi. Alexandra'nın ne demek istediğini anlamıştım,
ama hoşuma gitmemişti. Oysa normalde hatunların birbirleriyle
sevişmesi beni müthiş heyecanlandırırdı.
"Şaheste'nin öyle şeylerden hoşlanacağını
hiç sanmıyorum!" dedim. Alexandra, "Haklı olabilirsin
tabii, ama bunu denemeden kimse bilemez! Bak mesela senin Nurcan da
ilkbaşta öyle düşünüyordu, asla bir kadınla seks
yapmayacağını söylüyordu. Ama benimle seviştikten sonra bu
fikri değişti. Üstelik benden sonra kaç tane kızla birlikte oldu.
Gerçi sen bunları biliyorsundur, Nurcan anlatmıştır sana!
Ama Nurcan'ın dahi bilmediği birşey söyleyeceğim şimdi
sana: Kaynanan da çok güzel amcık yalıyor!" deyince, ben neye
uğradığımı şaşırdım. Ama şaşırmama
sebep olan Nurcan değildi, kaynanamdı, 20 yıl düşünsem
kaynanamın bir kadınla seks yapacağı aklıma gelmezdi.
Şaşkınlığım geçince, "Onu da videoya
kaydettiniz mi?" dedim. Alexandra yeniden güldü ve "Kaydettik tabii!
Hangisininkini merak ediyorsun, Nurcan'ınkini mi, kaynananınkini mi?"
dedi. "İkisininkini de!" dedim. "Nurcan'ınki
Almanya'da kaldı, ama kaynananınki otelde, buraya gelmeden bir gün
önce kaydettmişik. İstersen bir ara seyredebilirsin!"
dedi...
Köye
vardığımızda yine önce bizim eve uğradık. Ben
elbiselerimi değiştirdim ve birkaç parça temiz giysi daha alıp
arabaya koydum. Sonra da inşaata gittik. Ramazan çavuşun kardeşi
İdris işçilerin başındaydı. Gustav işçilere
yapılması gereken değişikleri anlattı, ben tercüme
ettim. Gustav sonra inşaatın videosunu çekti biraz.
İnşaatta başka da işimiz kalmamıştı.
Ayrılacağımızda, İdris bizi evine Ayran içmeye davet
etti. Teşekkür edip, "Belki başka zaman uğrarız!"
dedim. İdris gücenmişti, "Bizim fakirhaneye tenezzül etmezsiniz
tabii! Davul bile dengi dengine çalarmış, biz tabii Ramazan abim gibi
varlıklı değiliz, sizi öyle 5 yıldızlı otelde
falan ağırlayamayız!" diye söylendi. "Yok valla, hiç
alakası yok! Kasabada halletmem gereken işler var!" dedim.
İdris, "Amaaan, kasaba dediğin yer hemen şuracıkta, 5
dakika sonra gidersiniz! Gelin hadi!" diye ısrar edince,
"İyi madem, 5 dakika uğrayalım!" dedim.
Evine
vardığımızda, İdris'in karısı Neriman,
"Hoşgeldiniz! Kusura bakmayın, ev biraz
dağınık!" diyerek buyur etti, sonra da İdris'i
kolundan tutup mutfağa doğru çekti ve "Adam bir haber verir eve
misafir getirmeden önce!" diye bozuk attı. İdris de, "Ulan
karı dırdır etme de bize Ayran yap! Yatıya gelmediler, Ayran içip gidecekler!"
dedi. Ben ayakkabılarımı çıkarırken, gözüm
kapısı açık olan oturma odasına ilişti. İçerde
genç bir kadınla genç bir kız telaşla ortalığı toparlayıp,
adeta kaçarcasına öbür odaya geçtiler.
İdris
mutfaktan gelip bizi oturma odasına aldığında, 2 tane küçük
çocuk vardı içerde. Televizyon seyrediyorlardı.
İdris, "Eşşek sıpaları, yine televizyonu mu
açtınız! Elektrik faturasını o zibidi babanız
ödemiyor!" diye fırça atıp, televizyonu kapattı ve
"Kalkın misafirlere bir hoşgeldin deyin, ellerini öpün! Hani,
ananız nerde? Yeter nerde?" dedi. Çocuklar daha cevap vermeden,
"Burdayız baba!" diyerek öbür odanın kapısı
açıldı. Demin kaçarcasına öbür odaya gidenlerdi bunlar. Demin
ikisinin de üzerinde pijama gibi birşeyler vardı, şimdi ikisi de
şalvar giymiş ve başlarını da eşarpla
örtmüşlerdi. Çocuklar Alexandra ve Gustav'ın ellerini öperlerken,
onlar da, "Hoşgeldin Harun enişte!" diyerek, benimle
tokalaştılar. İdris, "Bu bizim büyük kız Hüsniye, bu
sıpalar onun! Öteki de bizim tekne kazıntısı, Yeter!"
diye tanıttı. Hadi Yeter ismi neyse de, Hüsniye ismine gülmemek için
zor tuttum kendimi. Hoşgeldin faslından sonra Hüsniye ile Yeter
mutfağa, annelerinin yanına gidince, İdris hayıflanarak,
"Bizim damat 6 aydır çalışmıyor, aylak aylak geziyor
zibidi! Zaten çalışırken de zar zor geçiniyorlardı. Hüsniye
de anasının lafına uydu, sıpalarını alıp
geldi başımıza! Sanki biz burda para basıyoruz amına
koyum!" dedi.
Hüsniye 27-28
yaşlarında falan vardı, uzun boylu, zayıf, eli yüzü düzgün
bir kadındı. Ama benim ilgimi Hüsniye'den ziyade Yeter çekmişti.
Yeter de taş çatlasa 16 veya 17 yaşında olmalıydı. Çok
sevimliydi, güleç bir yüzü vardı. Boyu kısaydı ve
balıketliydi, oldukça büyük göğüsleri ve götü vardı.
Mutfağa giderken götü şalvarın içinde bıngıl
bıngıl titriyordu. İdris'e, "Yeter okula gidiyor mu?"
diye sordum. İdris, "Yok. Ortaokulu bitirdi. Liseye de
gitmek istediydi, ama durumumuz olmadığından gönderemedik. Hem
kız çocuğu okuyup ta ne yapacak, otursun evinde kısmetini beklesin!"
deyince, doğrusu Yeter için üzülmüştüm. Bu devirde halen böyle bir
zihniyetin varlığını aklım almıyordu.
İdris,
"Haa, bu arada hayırlı olsun, Bilgisayar dershanesi satın
almışsın!" deyince, çok şaşırdım ve
"Yok öyle birşey, nerden duydun?" diye sordum. İdris,
"Bizim ortanca kızın kocası Tapuda
çalışıyor, dün akşam bizdelerdi, o söyledi!" deyince,
ben kıvırmak zorunda kaldım, "Tapunun benim adıma
yapıldığı doğru, ama sadece formaliteden. Orayı
asıl satın alan kişi bir öğretmen hanım, bazı
özel sebeplerden dolayı bilinmesini istemiyor!" dedim. İdris bu
cevabımı yedi mi, yemedi mi bilmiyorum, ama benim bu meseleye bir kılıf uydurmam gerekiyordu.
Değilse bu haber göt kadarcık köyde çok çabuk yayılacak ve
başta ailem olmak üzere, birçok kişiye karşı beni zor
durumda bırakacaktı. O anda da aradığım
kılıfı bulmuştum sanki, "Ben orda sadece Part-time
Bilgisayar dersi vereceğim!" dedim. Bu söylediğim şey
aslında benim de kafama yatmıştı. Vereceğim dersten
gelecek paraya ihtiyacım olmasa da, bunu gerçekten yapmalıydım.
Ama bunu önce Meltem hanımla bir konuşmam gerekiyordu...
İdris, "Şey
mi peki, çok pahalı mı kurs ücretleri? Hani diyorum, bizim Hüsniye
evde oturacağına gidip Bilgisayar öğrense, bunun bir iş
bulmasına faydası olur mu? Bize yük olacağına, gitsin bir
iş bulup çalışsın!" dedi. "Tabii ki faydası
olur! Ama kursu bitirince direkt iş bulacağı anlamına
gelmez bu! Yine de Hüsniye'nin öyle bir niyeti varsa, ben Meltem hanımla
konuşur, kurs ücretinde elimden gelen indirimi yaptırırım!
Hatta istersen Yeter için de konuşayım?" dedim. Çünkü kafamdaki
sikilecek hatunlar listesine Yeter'i de eklemiştim. Ama İdris,
"Yok, Yeter'i boş ver! Zaten Hüsniye'nin kurs masrafı yeterince
belimizi bükecek!" deyince, bu iş zora girdi.
Az sonra Yeter Ayranları
getirdi, sırayla ikram etti. Hüsniye ve Neriman da gelmiş,
karşımıza, İdris'in yanına oturmuşlardı.
Yeter boş tepsiyle mutfağa gitti, ama tekrar gelmedi
yanımıza, mutfağın kapısına yaslanmış
halde bize bakıyordu. Neriman ise, "Ee, daha daha nasılsınız?"
muhabbetine başlamıştı. Kısa ve Klişe cevaplar
veriyordum ve nezaketen ben de onlara soruyordum. Bu sıkıcı
muhabbet esnasında kaçamak bakışlarla da olsa Yeter'i kesmeyi de
ihmal etmiyordum. Bir seferinde gözgöze geldik ve Yeter'in
bakışı içimi eritti. Müthiş tahrik olmuştum. Tam
yarağımı Yeter'in o koca memelerinin arasında hayal
ediyordum ki, Alexandra tuvalete gitmek istediğini söyledi. İdris'e
tuvaletin yerini sorduğumda, Yeter ordan, "Ben göstereyim!" diye
seslendi. Benim de tuvalete gitmem gerektiğini söyleyerek, Alexandra ile
birlikte ben de kalktım.
Tuvalet
dışardaymış, bahçenin sonunda. Ağaçların
arasından yürürken, Yeter'in götü şalvarın içinde yine
bıngıl bıngıl titriyordu. Alexandra kerpiçten
yapılmış uyduruk tuvaleti görünce çok şaşırdı
ve yüzünü buruşturarak girdi tuvalete. Alexandra tuvaletin
kapısını kapatır kapatmaz, Yeter, "Harun enişte
nolursun babamı ikna et de, ben de Bilgisayar kursuna gideyim!" dedi.
Demek ki İdris'le konuştuğumu duymuştu. Ne diyeceğimi
düşünürken, Yeter küçük bir çocuk gibi bana sarılarak, "Nolur
Harun enişte, lütfen, lütfen!" diye yalvarmaya başladı.
Nerdeyse ağlayacaktı. Yeter'in bu yaptığı gayet
masumca bir hareketti, ama gel de yarağıma anlat bunu. Yeter
başını göğsüme yaslayıp, kollarını
sımsıkı belime dolamıştı. Koca göğüslerini
vücuduma öyle bir bastırıyordu ki, yarağım anında
kazık gibi oldu. Çok geçmeden bunu Yeter de hissetti tabii. Kısa bir
kararsızlıktan sonra yavaşça sarılmayı
bıraktı ve başını öne eğerek geri çekildi. Çok
utanmıştı.
Elimi çenesine
uzatıp, başını yukarı kaldırdım. "Merak
etme, babanla tekrar konuşur, ikna etmeye
çalışırım!" dediğimde, sevinçten gözleri
parladı ve "Aslansın Harun enişte, birtanesin,
eniştelerin en kıyağısın, seni çok seviyorum!"
diyerek, ayaklarının ucunda yükselip, yanağıma bir öpücük
kondurdu. Deminki sarılması aklımdan
çıkmamıştı, dayanamadım ve "Gel buraya sevimli
şey!" diyerek, bu sefer ben ona sarıldım ve
yarağımı bastırdım. Yarağımı yine hissedince
hemen geri çekilecek diye beklerken, aksine o da bana sarıldı ve
göğüslerini iyice bastırdı. Böylelikle de işin rengi
tamamen değişti. Birbirimize sımsıkı
sarılmıştık ve sanki ayakta ön sevişme yapıyor
gibiydik. Müthiş zevk alıyordum ve aynı zevki Yeter'in de
aldığından emindim. Yeter göğsüme
yapıştırdığı başını yukarı
kaldırıp gözlerime bakınca, dayanamadım ve eğilip dudaklarına
yumuldum. Yeter heyecandan ölecekti. Gözlerini kapayıp,
dudaklarını aralamıştı sadece, öpüşmeyi
bilmiyordu. Sağ elimi belinden aşağı indirdim ve şalvarının
üstünden o koca götünü yoğurmaya başladım. Alexandra'nın
tuvaletten çıktığını farketmemiştik. Alexandra
bizi o vaziyette görüp, "Oh la la!" deyince, Yeter telaşla geri
çekildi. Yine utanmış, yine başını öne
eğmişti. Ayrıca korkmuştu da. Alexandra'nın evdekilere
söyleyeceğinden çekiniyor olmalıydı.
Yeter'e,
"Merak etme aşkım, o kimseye birşey söylemez! Bu üçümüzün arasında sır kalacak!" deyip,
Alexandra'ya da durumu anlattım. Alexandra da Yeter'in yüzünü ellerinin
arasına alıp, gülümseyerek, "No problem! İt's all right! That's OK! Do you speak English? Do you understand me?" dedi. Yeter'in sanırım Ortaokuldan
kalma çat pat bir İngilizcesi vardı, "Yes!" dedi. Alexandra'nın
bu sözleri Yeter'i biraz da olsa rahatlamıştı. Ama Alexandra hiç
beklemediğim birşey yaptı, "You are very beautiful!"
deyip, Yeter'in dudaklarına bir öpücük kondurdu. Anlaşılan Yeter'i
gözüne kestirmişti. Ama bu olayı bir gören veya duyan olsa, bizi
resmen köyden sürerlerdi, sonuçta Almanya'nın göbeğinde bir
büyükşehirde değildik, burası Anadolu'nun tutucu bir köyü idi. Yeter'in o anda beyin amcıklaması geçirdiğinden emindim. "Aşkım,
hadi siz eve gidin, ben bir sigara içip geliyorum!" dedim. Giderlerken,
Alexandra elini Yeter'in omzuna atmış, Yeter de ona iyice
sokulmuştu. Ben de arkalarından şaşkın
şaşkın bakarak, bir sigara yaktım ve
yarağımın inmesini bekledim. Tuvalete girip 31 çekmek de geldi
aklıma, ama yapmadım...
Halen az önce olanları
düşünüyordum ki, korktuğum şey başıma geldi ve Hüsniye kızgın bir suratla karşımda belirdi. İçimden (İşte şimdi boku yedin oğlum Harun!
Ayıkla bakalım Pirincin taşını, artık nasıl
ayıklayacaksan!) dedim. Hüsniye sinirli sinirli, "Harun, bu Alexandra
karısı ne yapmaya çalışıyor?" dediğinde, "Ne oldu ki?" dedim. Hüsniye,
"Nebiçim etek giymiş öyle? Bir karış etek mi olur öyle?
Oturuşuna da dikkat etmiyor, zırt pırt külodu görünüyor! Külot da bir yerini örtse bari, avuçiçi kadar birşey! Valla annem bugün babamla kesin kavga edecek!"
dediğinde, konu Yeter'le öpüşme meselesi olmadığı için
acaip rahatlamıştım. "Ee, Almanlar bizim gibi değil,
bazı konularda çok rahatlar! Ama annen babanla neden kavaga
edecekmiş, ben onu anlamadım?" dedim.
O an farkettim, Hüsniye'nin elinde bir tek sigarayla çakmak vardı. Sigarasını yakıp, bir fırt çekti ve "Neden olacak, babam dikti gözünü Alexandra karısının
bacaklarına, resmen sikecekmiş gibi bakıyor. Annem de bunu farketti tabii! Siz gittikten sonra bunun
hesabını babamdan kesin sorar! Peki ya seni azdırmıyor mu
bu karı? Sabah akşam onlarla birliktesin, üstelik Nurcan da burda
değil, gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş!
Senin yerinde ben olsaydım, yani erkek olsaydım, valla çoktan
sikmiştim o karıyı!" dedi. Annesinin Alexandra'yı
kıskanmasını anlayabilirdim, ama Hüsniye'de de bir
kıskançlık sezinlemiştim. Bu da Hüsniye hakkındaki fikrimi
değiştirmeme sebep oldu. Sadece Yeter'i değil, Hüsniye'yi de
sikecektim.
Gülümseyerek, "Valla Alman
karıları yanımda çıplak gezdiklerinde
bile beni fazla cezbetmiyor, ben bizim köyün kadınlarını daha
sexy buluyorum! Yanlış anlama, sadece örnek vermek için
söylüyorum, mesela Alexandra'yla seni yan yana koysalar ve hangisiyle
sevişmek istersin deseler, ben hiç düşünmeden seni isterdim!"
dedim. Hüsniye çok şaşırmış, aynı zamanda da
acaip heyecanlanmıştı. Alt dudağını emmesinden
anlayabiliyordum bunu. Bu arada sigarasını içmeyi unutmuştu.
"Parmakların yanacak şimdi!" dediğimde, sigarayı
yere atıp söndürdü. Sonra neden gerek duyduysa artık,
eşarbını açtı, saçlarını düzeltip tekrar
bağladı eşarbını. Gözlerimin içine derin derin
bakıyor ve alt dudağını emmeye devam ediyordu. Bu
fırsatı değerlendirip, Hüsniye'yi en azından öpmeliydim. Yavaşça yaklaşıp,
omuzlarından tuttuğumda, Hüsniye gözlerini yumup,
dudaklarını uzattı.
Nazikçe öpüp bırakacaktım. Ama
dudaklarım dudaklarına değer değmez, Hüsniye
kıtlıktan çıkmış gibi dudaklarımı kemirmeye
başladı. Yarağım yeniden kazık gibi olmuştu. Böyle
yarım saat öpüşebilirdik, ama şimdi sırası
değildi. Dudaklarımı çekip, "Aşkım ben de
doymadım ama, annenler merak edecek şimdi, hadi gidelim!" dedim. Hüsniye,
"Merak etmezler, annemin haberi var sigara içmeye geldiğimden!"
deyince, kolundan tuttum ve Ceviz ağacının arkasına çektim.
Yönünü ağaca döndürdüm ve fermuarımı açıp
yarağımı çıkardım. Şalvarını küloduyla
birlikte dizlerine kadar indirdim ve ağaca tutunarak domalmasını
söyledim.
Amını götünü ellemeyle ve yalamayla kaybedecek vaktim
yoktu, direkt amına kökledim yarağımı. Hüsniye'den
kısık bir inleme çıktı. Amı vıcık
vıcıktı, çok rahat girmiştim. Darbeli matkap gibi
çalışmaya başladım. Amına sert sert, hızlı
hızlı pompalıyordum. Daha 2 dakika geçmeden Hüsniye'nin dizleri
titremeye başladı. Ve kısık kısık inleyerek orgazm
oldu. Heyecandan ve yakalanma korkusundan ben de gelmek üzereydim. Son anda çıkardım yarağımı
amından ve yere boşaldım. Hayatımın en kısa süren
sikişlerinden biriydi bu.
Hüsniye külodunu
ve şalvarını çekip düzeltirken, ben de yarağımı
yıkamaya tuvalete girdim. Zamanlama harikaydı, ben tuvaletteyken, çocukların,
"Anneee! Anneee!" diye seslenerek geldiklerini duydum. Çıktığımda
çocukların ellerinde birer tabak vardı. Misafirlere meyva
toplayacakmışız...
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları
Tüm Bölümleri
|