Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları... (38) (Harun 22 Y., İzmir)
Biraz meyve topladık.
Hüsniye'ye nekadar
güzel sikiştiğini söyleyip, iltifat edecektim, ama eve varana kadar
çocuklar yanımızdan bir saniye bile ayrılmadılar.
Hüsniye'ye sadece, "Ben Ceviz ağacını çok sevdim, ne güzel
gölge veriyor öyle! Vaktimiz çok olsaydı gölgesinde bir iki saat yatmak
isterdim!" diyebildim. Hüsniye ise sadece gülümsemekle yetindi.
Eve girince,
Hüsniye meyveleri yıkamaya mutfağa geçti, çocuklar da benimle oturma
odasına geldiler. Gustav evi Otantik bulmuştu, evin her
tarafını videoya kaydediyordu. Arada bir de İdris'le
Neriman'ı ve Alexandra ile Yeter'i görüntülüyordu. Alexandra Yeter'i
yanına oturtmuş, onunla İngilizce sohbet etmeye çalışıyordu.
Yeter 'Yes, No, Maybe' şeklinde kısa cevaplar veriyordu. Bundan da
Yeter'in hiç İngilizce pratiğinin olmadığı
anlaşılıyordu. Sohbetlerinde sürekli Bigisayar kursu lafı
geçiyordu...
Hüsniye küçük
tabaklara karışık meyve koyup, sırayla ikram etmeye
başladı. İdris, "Söyle onlara Harun, bu meyveler Organik,
hepsi bizim bahçedeki ağaçlardan geliyor!" deyince, ben,
"Söylememe gerek yok, biliyorlardır! Ama nazar değmesin, çok
güzel ağaçlarınız var! Hele Ceviz ağacına
bayıldım, bence köyün en güzel Ceviz ağacı sizinki!"
dedim. İdris'in koltukları kabarmıştı, övünerek
ağaçları nasıl yetiştirdiğini anlatırken,
Hüsniye'nin yanakları kızarmıştı. Bana meyve ikram
ederken, yine gözümün içine bakarak alt dudağını emiyordu...
Alexandra bana
gülümseyerek, "İdris Yeter'i birkaç günlüğüne bana verse de, şöyle
bir güzel yesem!" diyerek elindeki Armuttan kocaman bir parça
ısırdı. İsmi geçince İdris hemen, "Ne dedi? Ne diyor?"
diye sordu. Ben de laf olsun diye, "Alexandra Yeter'i çok sevmiş,
Almanya'ya götürmek istiyormuş!" dedim. İdris bu
söylediğimi ciddiye almıştı, "Yok, Yeter'i göndermem!
Yeter'i evlendirip başlık parası alacam! Götürecekse Hüsniye'yi
ve sıpalarını götürsün de, biz de biraz rahatlayalım!"
dedi. İdris'e iyice gıcık olmaya
başlamıştım, adamın dini imanı paraydı ve
her fırsatta parasızlıktan, yoksulluktan yakınıyordu.
Gerçi abisi Ramazan çavuşun da dini imanı paraydı, ama o bunun
aksine, nekadar varlıklı olduğuyla, nekadar çok parası
olduğuyla hava atıyordu. Sonuçta, al birini, vur ötekine! Bu iki
davranışa da sinir oluyordum. Ayrıca Ramazan çavuşun
İdris'e neden parasal yardımda bulunmadığını da
anlamış değildim.
İdris'e
Alexandra'nın şaka yaptığını, zaten istese bile
Almanya'ya birilerini götürmenin öyle kolay olmadığını
söyledim. Bu sefer Alexandra merak etmişti İdris'le ne
konuştuğumuzu. Ben de anlatınca, Alexandra başlık
meselesine çok şaşırdı ve "Başlık
parası için bu yaştaki kız evlendirilir mi hiç! Merak ettim, ne
kadarmış bu başlık parası?" dedi. Bunu
aslında ben de merak ediyordum, çünkü Ramazan çavuş Nurcan için
benden başlık parası istemediği gibi, üstüne bir arabayla
bir daire sözü vermişti. İdris'e sordum. Söylediği miktarı Euroya çevirip söylediğimde, Alexandra daha da
şaşırdı ve "Bu adam Yeter'i evlendirecek mi satacak
mı anlamadım ama, istediği başlık parası çok az
değil mi?" dedi. Bunu İdris'e söylediğimde, "Madem çok
az buldu, parayı o versin ohalde, ben de evlendirmeyim kızı! O
paraya ihtiyacım var benim!" dedi.
Tercüme
ettiğimde Alexandra'nın yüzünde
bir gülümseme belirdi. "Tamam veririm, ama biz
Almanya'ya dönene kadar Yeter bizimle kalacak, onu Bilgisayar kursuna
göndereceğim, bu kursa gitmeyi çok istiyor. Otel parası, kurs
parası, yemesi içmesi, harçlığı, giyimi kuşamı
vesaire tüm masrafı bana ait!" dedi. Olay nerden nereye
gelmişti! Alexandra'nın parayı vereceğini ve
şartlarını söylediğimde, İdris'in ağzı
kulaklarına vardı, "Valla
hemen şimdi alsın götürsün! Bilgisayar kursuna mı gönderecek,
Biçki-Dikiş kursuna mı gönderecek, Liseye mi gönderecek, nereye istiyorsa
göndersin! Hatta keşke Alamanya'ya götürebilse de, başımdan bir
boğaz eksilse!" dedi. İdris gözümden iyice düşmüştü,
para için karısını bile satardı bu şerefiz herif!
Ben yine de Yeter'e isteyip istemediğini sordum. Eğer
istemediğini söylerse, ne yapıp edip bu işi bozacaktım. Ama
Yeter dünden razıydı, heyecanla, "Tabii istiyorum!" derken
gözlerinin içi gülüyordu. Hatta Alexandra'ya gıcık olan Neriman bile
bu olaya sevinmiş ve onayını vermişti. Bu durumda benim
yapabileceğim birşey yoktu, alan da menundu, satan da, satılan
da. Hem böylesi benim de işime geliyordu, komşuda pişecek, bana
da düşecekti. Alexandra ile aramızda konuşup, İdris'e
parayı yarın bankadan çekip vereceğimizi söylediğimde,
İdris Yeter'e hemen hazırlanmasını söyledi, anlaşılan
Alexandra'nın bu işten vazgeçmesinden korkuyordu...
Yeter hazırlanıp geldiğinde, üstüne beyaz bir gömlek,
altına da ayak bileklerine kadar gelen uzun bir siyah etek giymişti.
Başına ise parlak bir eşarp bağlamıştı.
Elinde de, içinde bir iki parça giysinin olduğunu tahmin ettiğim bir
naylon poşet vardı. Evdekilerle vedalaşıp çıktık.
Hüsniye haricinde herkesin yüzü gülüyordu, sanırım kendisinin de
bizimle gelemediğine üzülüyordu.
İdris bizimle arabaya kadar yürüdü. Arabaya binilirken, İdris
beni kenara çekti, "Bana bak Harun, kızı bunların
yanına gönderiyoruz ama, bu Gustav bizim kıza ilişip, namusuna
halel getirmez değil mi?" diye sordu. Şerefsiz İdris'in
aklına daha yeni geliyordu bunu sormak. Ama yanlış kişiden
korkuyordu. "Yok yapmaz, Gustav sadece erkeklerden
hoşlanıyor!" dediğimde, İdris nedense
heyecanlanmıştı, "Valla mı lan? Doğru mu
söylüyon?" dedi. "Evet, doğru söylüyorum!" dedim.
İdris yutkunarak, "Vay amına koyum, şu işe bak!"
dedi. O anda pantolonunun cebindeki eli hareket etmeye
başlamıştı, İdris sikiyle oynuyordu. "Başka
birşey yoksa, biz gidebilir miyiz artık?" diye sorduğumda,
İdris, "Şey mi? Yani bu Gustav... Neyse boşver. Hadi
sağlıcakla gidin!" dedi. Ben de arabaya bindim,
kontağı çevirdim ve el sallayarak ayrıldık ordan...
Gustav öne, Alexandra ile Yeter de arkaya oturmuşlardı. Aynadan
onlara bakıyordum. Yeter'in koca göğüsleri gömleğinin
düğmelerini patlatacakmış gibi duruyordu. Daha köyden çıkar
çıkmaz, Alexandra elini Yeter'in omzuna atmış ve Yeter'i iyice
kendine yanaştırmıştı, diğer eliyle de elini
tutuyordu. Arada sırada ise yanağını öpüp,
kulağına birşeyler fısıldıyordu.
Alexandra'nın Yeter'e ne fısıldadığını
duyamıyordum, ama Yeter her seferinde, "Yes!" veya, "Of course!" deyip kıkırdıyordu. Gördüğüm kadarıyla
Alexandra vakit kaybetmeden Yeter'i işlemeye
başlamıştı. Ve işin ilginç tarafı, Yeter'in de
hoşuna gidiyordu bu.
Otoyola çıkınca, ben onları otele bırakıp,
kasabaya devam edeceğimi söylediğimde, Alexandra kasabada işe
yarar mağazaların olup olmadığını sordu, Yeter
için kıyafet almak istiyormuş. Birkaç mağazanın olması
gerektiğini söyledim ve direkt kasabaya sürdüm arabayı. Kasabadaki
mağazaların hangilerinin iyi olduğunu bilse bilse Meltem
hanım yada Firdevs bilebilirdi. Onlardan birine sorabilirdim.
Kasabaya vardığımızda ilk önce Veli'nin çayevine
uğradık. Çayevinin içerisi hep erkek dolu olduğu için, Veli
rahatsız olmayalım diye iskemleleri dışarıya
çıkardı. Çaylarımızı içerken Veli ile konuştum.
Zaten Gülistan da konuşmuş kendisiyle ve araları düzelmiş
yeniden. Gülistan şimdi yukardaymış temizliğe gelmiş.
Ben Veli'nin bayılma meselesine de değinip, korkulacak bir durum
olmadığını, yine de en kısa zamanda bir doktora
gitmesini tembihledim...
Çaylarımızı içtikten sonra biz yukarı çıktık.
Firdevs, Gülistan ve onunla birlikte temizlik yapmaya gelen Hasibe de
vardı. Bizi kalabalık halde görünce şaşırdılar ve
hemen ayağa kalkıp, oturmamız için yer verdiler. Meltem
hanımın dersinin bitmesini bekliyorlarmış, ders bittikten
sonra temizlik yapılacakmış. Herkesi
tanıştırıp, Firdevs'ten bizimkileri
alışveriş yapabilecekleri mağazalara götürmesini istedim.
Gustav da onlarla birlikte ayaklandı, kasabada biraz video çekmek
istiyormuş. Onlar gidince, Gülistan'la Hasibe kalmıştı
benimle ve sıkıcı bir suskunluk çökmüştü. Gülistan
heyecanını gizleyemezken, Hasibe çözemediğim bir
bakışla beni tepeden tırnağa inceliyordu...
Bu suskunluğa fazla dayanamadım ve Gülistan'a, "Hasibe buraya
göz kulak olur değil mi? Biz 5-10 dakikalığına yan tarafa
geçelim, özel konuşacağımız şeyler var!" dedim.
Ben Gülistan'a sormuştum, ama Hasibe, "Tabii tabii, gidin rahat rahat
halledin işinizi, ben mukayet olurum buraya!" diyerek Gülistan'a göz
kırptı. Sanırım zevzek Gülistan sikiştiğimizi
Hasibe'ye anlatmıştı. Hasibe de şimdi benim Gülistan'ı
sikmeye götürdüğümü düşünüyor olmalıydı.
Gülistan'la kalktık ve benim daireye geçtik. Aslında Gülistan'la
gerçekten konuşacaktım, Veli'ye ne anlattığını
merak ediyordum. Ama içeriye girip kapıyı kapatınca fikrimi
değiştirdim, şimdi sikmek istiyordum onu. "Seni çok özledim
aşkım!" deyip, dudaklarına yumuldum. Bir iki dakika
öpüşünce, yarağım hemen kazık gibi oldu. Elini tutup
yarağımı ellettim ve kulağına, "Yarağım
da götünü çok özledi aşkım! Hadi onun da özlemini giderelim!"
dedim. Gülistan biraz huzursuz olmuştu, "Şimdi mi?" diye
sordu. "Evet aşkım, hadi gel, fazla vaktimiz yok!" deyip,
yatak odama götürdüm. Nitekim yatak odamı bu işler için
hazırlamıştım, sikiş için gerekli herşey
vardı orda. "Hadi aşkım, domal!" dediğimde,
Gülistan eteğinin altından külodunu çıkarıp,
yatağın kenarına ellerini koyarak domaldı. Ben ise tamamen
soyundum, vaktimiz kısıtlı da olsa, Gülistan'ın götünü
sikerken rahat olmak istiyordum.
Eteğini kaldırıp beline topladım.
Bebeyağını alıp, götünün deliğine ve
yarağıma biraz döktüm. Yarağımı amının
dudakları arasına biraz sürtüp, götüne sokacaktım. Fakat
amının sıcaklığını hissedinde, önce
amına geçirdim. Genişliğinden dolayı pek zevk
almadığım için fazla sikmedim amını. Fakat
amından çıkarıp götüne kökleyince, ikimizden de aynı anda
bir, "Ohhh!" çıktı. Ve götüne hızlı
hızlı pompalarken bu Oh'lamalar devam etti... Rahat bir 10
dakikadır sikiyordum götünü. Sonlara doğru, elimi alttan amına
atıp okşayarak, götünü sikmeye devam ettim. Ve Gülistan orgazm olup
da, elime amının sıvıları gelince, ben de kendimi
tutmayı bırakıp götüne kenetlenerek boşaldım...
Nekadar güzel götü olduğuna dair iltifatlar ederek, bir süre içinde
bekledikten sonra, kağıt havlu kutusuna uzandım. Birkaç yaprak
havlu koparıp, altına tutarak yarağımı götünden
çıkardım. Yarağımı sildikten sonra Gülistan'ın
götünden süzülen dölleri de temizledim kağıt havluyla. Birkaç yaprak
kağıt havlu da Gülistan koparıp, götüne tutarak tuvalete gitti.
Ben ise yatağın kenarına oturup bir sigara yaktım...
Gülistan tuvaletten geldiğinde beni halen çıplak görünce,
"Sen giyinmemişsin? Gelmiyor musun dersaneye?" diye sordu.
Kalkıp dudaklarından öptüm ve "Sen git aşkım, ben
duş alıp öyle geleceğim!" diyerek yatağın
üzerinde duran külodunu verdim. Gülistan külotunu giyip gidince, ben de önce
kullanışmış kağıt havluları çöpe attım,
sonra da banyoya, duşun altına girdim. Sıcak su iyi
gelmişti...
Yıkanıp banyodan çıktığımda kapının
zili çalıyordu. Mutlaka Meltem hanımdı bu gelen, dersi
bitmiş ve benim burda olduğumu Gülistan'dan öğrenmiş
olmalıydı. Havluyu belime dolayıp kapıyı
açtığımda, karşımda Hasibe'yi görünce
şaşırdım. Beni o halde görünce Hasibe de
şaşırmıştı. Meraklı bakışları
birkaç saniye vücudumun çıplak yerlerinde dolaştıktan sonra,
"Şeyy, Meltem hanım seni çağırıyor!" dedi.
"İyi tamam, geliyorum!" dedim. Kapıyı kapatıp
giyinecektim, ama Hasibe kapının ağzında dikilmeye ve
merakla vücudumu incelemeye devam ediyordu. Ben de kolundan tutup içeri çektim
ve dudaklarına yumuldum.
Hasibe bunu yapacağımı hiç beklemiyordu, olayın
şokunu atlatınca beni göğsümden iterek, "Neden yaptın
bunu?" dedi. Ben de, "Aşık oldum sana! Hem çok güzel
dudakların var, dayanamadım!" dedim. Hasibe daha da
şaşırmıştı, "İyi de sen
Gülistan'ın şeyisin, manitasısın. Valla haberi olursa
ağzıma sıçar benim!" dedi. Ben de, "Aşkım,
sen söylemezsen haberi olmaz!" deyip yeniden yumuldum dudaklarına.
Hasibe beni yeniden iterek, "Şimdi sırası değil bunun,
yakalanırsak rezil oluruz, ben gidiyorum!" deyip, gitti. Böylelikle
Hasibe de sikeceğim hatunlar listesine eklenmişti...
Elbiselerimi giyerken, Meltem hanımın neden kendisinin gelmeyip
de birini yollayarak beni çağırdığını
düşünüyordum. Kendisini sürekli ektiğim için kızgın
olmalıydı bana. Galiba iyi bir fırça yiyecektim, vaziyet onu
gösteriyordu. Giyinip yan tarafa geçtiğimde, Meltem hanım Firdevs'in
koltuğunda oturuyordu. Seslerden anlaşıldığına
göre de Gülistan ve Hasibe dersliğin temizliğini
yapıyorlardı.
Gülümseyerek selam verdiğimde, aynı
karşılığı alamadım. Meltem hanım
kaşlarını çatıp, nerdeyse fısıldayarak ama sert
bir tonla, "Sen ne yaptığını sanıyorsun
Harun?" dedi. Selamımı almadan direkt fırça atmaya
başladığına göre, bana oldukça kızmış
olmalıydı. Ben daha birşey diyemeden, yine aynı tonla,
"Niye Firdevs'i dışarıya gönderip, burayı elalemin temizlikçilerine
bırakıyorsun? Hırlı mıdırlar,
hırsız mıdırlar bilmiyoruz!" dedi. Ben de onun gibi
alçak sesle, "Biraz abartmıyor musun? Bunların
hırsızlık yapacak insanlar olduklarını hiç
sanmıyorum! Hem çalınacak ne var ki? Demirbaşları çalacak
değiller ya?" dediğimde, "Gel buraya! Gel, gel!"
deyip, masanın çekmecesini açtı. Yanına gidip çekmeceye
baktığımda, içinde bir tomar para vardı. Kursiyerlerin
ödedikleri paralarmış bunlar.
O sırada, "Çayın altını söndüreyim mi Meltem
hanım, yoksa içer misiniz daha?" diye seslenen Gülistan'ın ayak
sesleri bize doğru yaklaşınca, Meltem hanım ona cevap
vermeden hemen çekmeceyi kapatıp ayağa kalktı ve
dudaklarıma yapıştı. Anlaşılan Meltem hanım
para konusunda fazlasıyla temkinliydi ve eşeğin aklına
karpuz kabuğu düşürmek istemiyordu. Biz öpüşürken ayak sesleri
kesildi, ama Gülistan'ın koridorda durup bizi izlediğini biliyorduk.
Meltem hanım öpüşmeyi bırakıp, Gülistan'ın
duyacağı şekilde bana, "Aşkım seni çok
özlemişim!" deyince, Gülistan yanımıza gelip sorusunu
tekrarladı. Meltem hanım Gülistan'a çayın altını
söndürebileceğini, ama bize iki tane orta şekerli Türk kahvesi
yapmasını rica etti...
Kahvelerimiz gelene kadar sohbet ettik, Meltem hanım misafirlerimin
kimler olduğunu sordu, anlattım. Kahvelerimizi içerken de ben, benim
bu Part-Time ders verme düşüncemi anlattım. Ama bu işler benim sandığım
gibi kolay değilmiş, bürokratik engeller varmış. Meltem
hanım, "İlla ders vermek istiyorsan, özel ders verebilirsin!
Senin oraya iki Bilgisayar daha koyduk mu, tamamdır. Benden özel ders
isteyenler oluyor, ama ben vermiyorum, kurstan sonra bir de özel ders versem,
bu beni çok yorar! Özel ders isteyenleri sana gönderirim!" dedi. Bu fikir
daha da yatmıştı kafama. Gülümseyerek, "Tamam, ama sen
şimdi bana hep sapları gönderirsin!" dediğimde, Meltem hanım, "Valla gebertirim
seni!" diyerek kolumu çimdikledi. Ben, "Şaka yapıyorum
yaa!" dediğimde, Meltem hanım gülerek, "Ben de şaka
yapıyorum, zaten özel ders isteyenlerin çoğu kız!" dedi...
Temizlik bittikten sonra Gülistan'la Hasibe gittiler. Ama bizimkilerden
daha haber yoktu. Meltem hanım Firdevs'i arayıp, hangi mağzada
olduklarını sordu ve bizim burayı kapatıp, önce bankaya
uğrayacağımızı, sonra da yanlarına
geleceğimizi söyledi...
Bankadaki
işimizi halledip, mağazaya gittiğimizde, Meltem hanım
Alexandra'nın Frapan giyimi karşısında
afallamıştı. Alexandra da Meltem hanımın
güzelliği ve çekiciliği karşısında dilini yutmuş
gibiydi. Firdevs ve Yeter ise Meltem hanımla Alexandra'nın
yanında oldukça sönük kalmışlardı. Fakat en taze am göt
onlardaydı, hele Yeter'in amı da götü de daha bakireydi. Yeter'in
götünü sikmek için nekadar sabırsızlansam da, bunun hemen
olmayacağını da biliyordum...
Bizimkilerle
Meltem hanımı tanıştırdım. Sonra da Meltem
hanıma Yeter'in kursa başlamak istediğini söyledim. Firdevs
zaten biliyormuş bunu, Yeter'le konuşmuşlar. Firdevs'le Yeter'in
bukadar kısa sürede arkadaş olduklarını görmek beni
sevindirmişti...
Mağazada
işleri bitince, önce alışveriş paketlerini arabaya
bıraktık. Sonra da Gustav'ı parktan alıp, hep beraber
lokantada öğle yemeği yedik. Yemekleri Alexandra ısmarladı.
Lokantadan çıkınca, Meltem hanımla Firdevs evlerine giderken,
biz de arabaya atlayıp, otele döndük...
Atalay'a söyleyip,
Yeter için Alexandra'ların odasına yakın bir oda
ayarlattık. Onlar odalarına çıkınca, ben Atalay'la
ayaküsütü biraz sohbet edip, havuzda olduğunu öğrendiğim
Şaheste'nin yanına gittim. Şaheste havuzdan
çıkmış şezlongda yatıyordu. Bikinili haliyle çok sexy
görünüyordu.
Beni görünce herzamanki gibi sevinecek, fırlayıp boynuma
sarılacak diye beklerken, Şaheste suratını ekşitip,
"Ne var? Niye geldin? Ben seninle konuşmuyorum artık, aramızdaki
herşey bitti!" dedi. Doğrusu göt olmuştum...
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları
Tüm Bölümleri
|