Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları... (39) (Harun 22 Y., İzmir)
Şaheste'nin durup dururken
böyle bir tavır takınmasına anlam verememiştim.
"Herşey bitti de ne demek oluyor aşkım?" diye sordum.
Şaheste, "Sen o 'Aşkım' kelimesini beni ekip sikmeye gittiğin
köylü karılarına kullanırsın artık!" deyince, ben
iyice afalladım. Kafayı yiyecektim, Şaheste bunu kimden
öğrenmişti acaba? Aklıma Atalay'dan başkası da
gelmiyordu. İçimden Atalay'ın anasına bacısına küfür
edip, "Bunu kim söyledi sana?" diye sordum. Şaheste, "Kimse
söylemedi, telefonundaki mesajları ve resimleri gördüm, telefonunu odamda
unutmuşsun!" deyince, mesele anlaşıldı. Atalay'ın
hiçbir suçu günahı yoktu bu işte, boşuna anasını
bacısını kalaylamıştım. Telefonumu şarz olsun
diye prize takmıştım ve köye giderken de almayı unutmuştum...
Şaheste'yi çok kolay ikna
edebileceğimden emindim. "Aşkım bütün mesele buysa, bunda
kızmanı gerektirecek birşey yok! Ver telefonumu, sana
birşey göstermek istiyorum!" dedim. Ama Şaheste, "Ben
göreceğimi gördüm, telefonun odamda, git al, birdaha da konuşma
benimle, aramızdaki herşey bitti, çok ciddiyim!" dedi.
Şaheste'yi enaz Nurcan'ı sevdiğim kadar seviyordum, ama
telefonumu izinsiz kurcaladığı için zaten sinirlenmiştim ve
birde tafra yapınca tahammül edemedim, "Tamam, bitti diyorsan bitti!
Ama aklın başına gelince arama beni!" deyip, gittim
odasından telefonumu aldım. Alexandra'ların odasının önünden geçerken odadan Gustav
çıktı, mayosunu giymişti, havuza gidiyormuş.
Alexandra'nın Yeter'in odasında olduğunu söyledi,
alışveriş paketleriyle
uğraşıyorlarmış...
Yeter'in
kapısını tıklatıp içeri girdim. Yeni
aldıkları giysilerin hepsini paketlerden çıkarıp
yatağın üzerine yaymışlardı. A'dan Z'ye herşey
vardı. Yeter'in sevincine diyecek yoktu, sırayla elbiselerin birini
alıp banyoda giyip geliyor ve Alexandra'ya gösteriyordu.
Alexandra'nın yanına oturup, ben de izledim bu defileyi. Giysi bir
insanı inanılmaz değiştiriyordu! Yeter, yüksek topuklu
ayakkabıların üzerine giydiği daracık bir kot pantolon ve
dar bir beyaz askılı tişörtle anında köylü
görünüşünden çıkmış, çok sexy bir kıza
dönüşmüştü. Dikkatimi çeken bir başka şey ise,
aldıkları giysilerin hemen hemen hepsinin Alexandra'nın
tarzını yansıtıyor olmasıydı. Sadece eteklerin
boyu Alexandra'nınkiler kadar mini değil, dizkapağı
hizasındaydı...
Yeter tüm giysileri giyip bize
gösterdikten sonra, Alexandra Yeter'e iççamaşırlarını da
giyip göstermesini söyledi. Yeter bunu yapma konusunda çekimserdi. Ama ben, "Hadi
aşkım, ben de görmek istiyorum!" deyince, nazlanarak da olsa kabul
etti. İlk götürdüğü iççamaşır setini giyip de banyonun
kapısını araladığında, müthiş
heyecanlanmıştım. Ama Yeter kapının
aralığından sadece kafasını uzatıp, "Yaa,
utanıyorum, bunları göstermesem olmaz mı?" diye sordu.
Alexandra Yeter'in utandığını anlamıştı, gülümseyerek ayağa kalktı, soyunup sütyen külotla kaldı
ve "Bak işte, bunda utanılacak birşey yok!" diyerek
manken gibi etrafında bir iki döndü. Sonra Yeter'in yanına gidip,
elinden tutarak odaya getirdi. Yeter beyaz dantelli sütyen külot setiyle
müthiş sexy olmuştu. Koca göğüsleri nerdeyse sütyene
sığmıyor, etli amı ise külotunun içinde yumruk gibi
duruyordu. Alexandra'nın da sütyen külotla olması Yeter'i biraz
rahatlatmıştı, ama yine de utanıyordu. Yanakları
kıpkırmızı idi.
Alexandra, "Çok
yakışmış tatlım, çok sexy olmuşsun!" deyip,
Yeter'in dudağına bir öpücük kondurdu ve etrafında bir iki kez
döndürdü. Tanganın arkası ise Yeter'in kocaman götünün yanakları
arasına iyice girmiş, görünmüyordu bile. Alexandra, "Nasıl
olmuş Harun?" diye sorduğunda, "Muhteşem
olmuş!" dedim. Yarağım da bunu onaylamış ve
kazık gibi olmuştu. O anda Yeter'i öpmek, okşamak,
amını götünü yalayıp, deliler gibi sikmek için inanılmaz
bir arzu duyuyor ve kalkıp saldırmamak için kendimi zor tutuyordum.
Alexandra Yeter'in poposuna küçük bir tokat atıp, giymesi için başka
bir set verdi. Yeter giyip geldiğinde deminki utangaçlığı
nisbeten azalmıştı. Busefer daha rahattı, kimse birşey
demeden, acemice de olsa manken gibi etrafında dönüp bize sergiledi
giymiş olduğu seti. Yeter üçüncü seti de giyip sergiledikten sonra,
sıra bikinilere geldi. İki takım da bikini
almışlardı...
Alexandra Yeter'e en son
giydiği bikiniyi artık çıkarmamasını, havuza yüzmeye
gideceklerini söyledi. Bana da, "Sen de gel yüzmeye! Yok mu
mayon?" dedi. Yanımda mayom yoktu, "Otelin butiğinden
alırım, ama şu anda başka bir problemim var!" deyip
ayağa kalktım. Yeter koskoca gözlerle önümdeki çadıra bakarken,
Alexandra gülerek, "Ben şimdi senin problemini hallederim!"
deyip önüme diz çöktü. Yeter'in meraklı bakışları
eşliğinde pantolonumla boxerimi indirdi ve yarağımı
eline aldı. Yeter, yüzünün ifadesine bakılacak olursa ilk defa bir
yarak görüyordu...
Alexandra
yarağımı biraz sıvazladıktan sonra saksoya
başladı. Yarağımı gırtlağına kadar
ağzına sokup çıkarıyor, sonra başına tükürüp
eliyle başını sıvazlıyor, ardından tekrar
ağzına alıyor ve emiyordu. Yeter ise gözünü bir saniye bile
ayırmadan bu saksoyu izlerken, aynı ablası Hüsniye gibi alt
dudağını emiyordu. Yeter'e elimi uzatıp, "Gel buraya
aşkım!" dedim, yanıma gelince de dudaklarına yumuldum.
O sırada Alexandra saksoya ara vererek, Yeter'in poposunu
okşadı, bacağını ve baldırını öptü,
sonra yine saksoya devam etti...
Müthiş tahrik
olmuştum. Çok geçmeden gelmek üzere olduğumu hissettim. Bunu
Alexandra da hissetmişti, yarağımı ağzından çıkardı ve Yeter'e izlemesini söyleyip, 31 çektirerek boşalttı
beni. Alexandra'nın ağzı yüzü dölle kaplanmıştı.
Yeter'in böyle birşeyi de ilkdefa gördüğünden emindim.
Alexandra yarağımdan
halen gelmekte olan birkaç damla dölü de yalayıp temizledi. Sonra
yüzündeki dölleri de parmağıyla sıyırıp
ağzına götürdü ve kalktı, ağzını yüzünü
yıkamaya banyoya girdi. Ben de boxerimi ve pantolonumu çektim. Yeter
heyecandan adeta donup kalmış, demin gördüklerini sindirmeye
çalışıyordu. Poposunu okşayıp, dudağına bir
öpücük kondurdum ve "Çok güzelsin aşkım, seni seviyorum!"
deyip odadan çıktım ve otelin butiğine indim...
Mayo alıp, tekrar odaya
geldiğimde yoktular. Mayoyu giydim ve elbiselerimi orda bırakıp,
ben de havuza indim. Suya girmişlerdi bile. Şaheste ise halen
şezlongda yatıyordu, beni görünce umursamaz bir tavırla
güneş gözlüklerini taktı. Ben de hiç oralı olmadım, direkt
suya atladım...
Yeter yüzme bilmiyormuş,
Alexandra öğretiyordu ona. Tabii öğretirken de sürekli kızın
amını götünü ve göğüslerini elliyordu. Havuzu boydan boya iki
kez yüzüp, yanlarına gittim ve Yeter'e biraz da ben yüzme öğrettim.
Tabii benim de asıl amacım Yeter'in orasına burasına
ellemekti. Bizim havuzda gülüp eğlenmemize ve benim Yeter'le ilgilenmeme
Şaheste fazla dayanamadı, sinirle kalkıp gitti. Biliyordum,
Şaheste bu ilişkiyi bitirdiğine daha köpekler gibi pişman
olacaktı...
Havuzda vaktin nasıl
geçtiğini anlayamamıştık. Atalay'ın mesaisi
bitmiş, bize vakti hatırlatmaya gelmişti. Birazdan Elçin bizi
almaya gelecekti. Havuzdan çıktığımızda, Atalay
gözlerini Yeter'den alamıyordu. Bizimkiler odalarına
çıkarlarken, ben Atalay'a, "Yeter'e sulanma oğlum, değilse
Alexandra'yla bozuşursunuz! Hem kızın babasını da
tanımıyorsun, valla postu deldirirsin!" diyerek, kendisini uyardım.
Atalay'la birkaç dakika daha sohbet ettik, Atalay bu gece Elçin'le bir icraat
olursa diye hapları ayarlamıştı. Atalay
aşağıda beklerken, ben de yukarı çıktım
giyinmeye...
Alexandra giyinmiş,
Yeter'in giyinmesine yardım ediyordu. Yeter'in de bizimle geleceğini
söylediğinde, Alexandra'yı kenara çekip, bunun iyi bir fikir
olmadığını, Yeter'in bize ayak bağı
olacağını söyledim. Ama Alexandra, "Merak etme, Yeter'le
ben ilgilenirim, siz de rahat rahat sikersiniz Elçin'i!" dedi. Ben de
giyinince çıktık, geçerken Gustav'ı da aldık ve indik
aşağıya. Elçin en son model bir 4x4'le otelin önünde bekliyormuş
zaten. Alexandra Yeter'i tanıştırıp, bizimle gelip
gelemeyeceğini sordu. Elçin de sorun olmadığını
söyledi. Gustav öne oturdu, biz de arkaya sığıştık...
Elçin'in köyü fazla uzak
değilmiş, yol 10 dakika sürmedi bile. Bir arazinin önünde yavaşlayıp,
"İşte benim arazi burdan başlıyor! Benim Villa da
şu ilerdeki söğüt ağaçlarının arkalarında
kalıyor! Söğütlerden sonra bir bukadar daha arazim var!" dedi.
Hakikaten de arazisi çok büyüktü. Birkaç dakika daha gidince, söğüt
ağaçlarının arkasında Elçin'in Villası göründü. Ama
kendi Villasının ilerisinde 4 tane daha Villa inşaatı
vardı. Villalar nerdeyse bitmek üzereydi, kapı ve pencereleri
takılmış, işçiler dış cepheleri
boyuyorlardı. Gustav inşaatları sorunca, Elçin,
"Onları da ben yaptırıyorum! İkisi satıldı,
birini Alman bir aileye, diğerini de İngiliz bir çifte sattım! İki
tane kaldı sadece, ama onlar da çabuk satılır, çok soran var! Üstelik
fiyatı da çok uygun!" dediğinde, bende jeton düştü...
Elçin'in Alexandra'ları yemeğe
davet etmesinin altında yatan sebep onlara Villa satmaktı. Ve
onların bana bağlı olduklarını görünce de, mecburen
beni de davet etmek zorunda kalmıştı. Villaları
sattığı o Alman ve İngilizleri de muhtemelen otelde
bulmuş olmalıydı. Yani Elçin otelde avlanıyordu ve bu
icraatına devam edebilmek için Atalay'ın da gönlünü hoş
tutması gerekiyordu...
Elçin'in Villasına gelmiştik. Elçin uzaktan kumandayla demir kapıyı açıp ön bahçeye soktu arabayı ve indik. Yürüyerek yüzme havuzunu geçip, Villaya girdik. Yaşlı bir köylü kadın mutfaktaki masayı
yemeklerle donatıyordu. Elçin, aynı müteahitlerin örnek daire
gezdirdikleri gibi, her detayı anlatarak gezdirdi bize
Villasını. Diğer Villalarda da aynı kalitede malzemelerin
kullanıldığını belirtiyor, herşeyin Avrupa
standartlarında olduğunun altını çiziyordu. Yalan yok, ben
çok beğenmiştim Villasını. Alt katta oldukça ferah bir
Amerikan mutfaklı salon, büyük bir banyo, üst katta ise büyük bir Master yatakodası,
3 tane de orta büyüklükte misafir yatakodası vardı. O odalarda da banyo mevcuttu.
Atalay da, Gustav'la Alexandra da
beğenmişlerdi. Yeter'in
ise ağzı açık kalmıştı, burası, bahçesinde uyduruk bir kerpiç tuvaleti olan kendi
evlerine göre saray gibiydi...
Gustav Elçin'e Villanın tanesini kaça
satacağını sordu. Bunu ben de merak ediyordum. Elçin, "Çok
ucuz, sadece 250.000 Euro! Niye bukadar ucuz diye düşünebilirsiniz, ama ben
para kazanmaktan ziyade, sizin gibi kaliteli insanları kendime komşu yapmak
istiyorum!" dediğinde, içimden (Yalanını sikeyim senin
orospu!) dedim. Kafamdan kabaca bir hesap yaptım, köyde araziler zaten pek
para etmiyordu, Villanın tanesini de hadi diyelim taş çatlasa 50.000
Euroya dikse, sattığı Villa başına yaklaşık
200.000 Euro birden kazanıyordu orospu.
Gustav rakamı duyunca
şaşırmıştı. Elçin, "Fiyatı çok mu geldi?"
diye sordu. Alexandra da, "Aksine, çok ucuz! Almanya'da böyle
bir Villayı 2 Milyon Eurodan aşağı alamazsın!"
deyince, Elçin'in gözleri parladı, beklediği tepkiyi
almıştı. Gülerek, "Tamam işte, paranız varsa birini
de siz alın, komşu olalım!" dedi. Alexandra, "Olabilir
aslında! Kaç senedir güneşi bol olan bir ülkeye yerleşme
düşüncemiz vardı. Para sorun değil, paramız var, ama önce banka
hesaplarımızı bir gözden geçirmemiz lazım!"
dediğinde, ben hemen lafa girdim ve Alexandra'ya, "Gerçekten öyle bir
niyetiniz varsa, diğer köylere de bir bakalım, oralarda da
satılık Villalar var!" dedim. Pişmiş aşa su
kattığım için Elçin çok kötü bozulmuştu, zoraki
gülümseyerek, "Bunları sonra konuşuruz! Ben sizleri buraya Villa
satmaya değil, yemek yiyelim, sohbet edelim, eğlenelim diye davet
ettim! Hadi mutfağa geçiyoruz!" dedi.
Elçin işi biliyordu,
Otantik köy yemekleri yaptırmıştı yaşlı
kadına. İçecek olarak da Rakı ve yöresel şaraplar
vardı masada. Oturma şeklini önceden nasıl
planlamıştı bilmiyorum ama, "Sen şöyle benim yanıma
otur Haruncuğum! Sen de şöyle otur Atalaycığım!"
diyerek bizi sağına ve soluna oturttu. Karşımıza ise
Gustav, Alexandra ve Yeter oturdular. İşi bozmamdan korktuğu
için olsa gerek, Elçin yemek esnasında herkesten çok benimle iligileniyordu.
Konuşurken de elini sürekli bacağıma koyuyordu. Alexandra
Elçin'e yemeklerin çok güzel olduğunu söyleyince, Elçin, "Bu yemekler
sadece bizim köye özgüdür, başka köylerde bu yemekleri bilmezler!
Aslında köyümüzün sunduğu diğer güzellikleri de keşfedince,
inanın başka köylere bakmak bile istemeyeceksiniz!" diyerek,
elini pantolonumun üstünden yarağıma attı ve masanın altından okşamaya
başladı. Son söylediği cümle bana verdiği bir
mesajdı...
Yarağımı biraz
okşadıktan sonra elini çekip masanın üzerine koydu, diğer
elini indirdi, Atalay'ın yarağını okşamaya
başladı ve "Atalaycığım, sen ne düşünüyorsun
köyümüz hakkında? Beğendin mi köyümüzü?" diye sordu. Atalay da,
"Beğendim tabii, çok hoşuma gitti!" dedi. Elçin elini
çekip, yaşlı kadına tatlıları getirmesini söyledi...
Tatlılarımızı yedikten sonra da Türk kahvesi
yaptırdı. Ben Atalay'a göz kırpıp, "Ortak,
kahvelerimizi dışarda sigarayla içelim!" dedim. Kalktık,
kahvelerimizi alıp dışarı çıktık. Atalay hemen
hapları çıkardı, birer tane yuttuk. Kahve ve
sigaralarımız bitince de tekrar içeri girdik.
Herkes içkisini alıp
salona geçmişti. Diğerleri Rakıdan devam ederken, hayatında
hiç içki içmemiş Yeter'in elinde yine şarap kadehi vardı. Bu
akşam içtiği üçüncü kadeh şaraptı. Elçin Atalay'la bana da
birer duble Rakı doldurup verdi. Kısık sesle çalan halk müziği
eşliğinde içkilerimizi içip, havadan sudan sohbet ediyorduk. Gustav
Rakısını bitirince Elçin'den inşaatları gezmek için
müsade istedi. Elçin de, "Tabii!" deyip, inşaatın bekçisini
aradı ve bir misafirinin inşaatı gezmeye geleceğini haber
verdi...
Yaşlı kadın da
mutfaktaki işlerini bitirip evine gidince, beşimiz
kalmıştık. Elçin bana göz kırparak, "Yeter'e
şarap yaramadı galiba, baksana mayıştı iyice!
İsterse yukarı çıksın, misafir yatakodasının
birinde uzansın!" dedi. Ama Yeter, "Yok, ben iyiyim!" dedi.
Alexandra ne konuştuğumuzu sorunca, Elçin Almanca olarak,
"Yeter'i yukarıya göndermeye çalışıyorum, ama gitmek
istemiyor!" dedi. Alexandra da Yeter'e, "Hadi tatlım gel, birlikte çıkalım
yukarıya!" diyerek Yeter'i elinden tutup kaldırdı ve el ele tutuşarak yukarı
gittiler.
Onlar gidince Elçin büyük
koltuğa geçip, "Siz de şöyle yanıma gelip
otursanıza!" dedi. Kalktık, aynı yemekteki gibi Elçin'in
sağına ve soluna oturduk. Bardaklarımızdaki içkilerimizi
bitirince, Elçin ellerini önümüze atıp, yine pantolonun üzerinden
yaraklarımızı okşamaya başladı. Aynı zamanda
da sırayla bizimle öpüşüyordu. Biz de boş durmuyor, onun
göğüslerini okşuyorduk. Bu arada haplar etkisini göstermiş,
yaraklarımız kazık gibi olmuştu. Elçin, "Hadi biz de
yukarı çıkalım, benim yatakta daha rahat ederiz!" dedi. Ben
de, "Siz çıkın, ben bir sigara içip geliyorum!" deyip,
onları gönderdim.
Dışarda sigaramı
içip, ben de çıktım yukarı. Ama önce Alexandra'yla Yeter'e bir
bakmak istiyordum. Elçin'in odasının hemen yanındaki odanın
kapısını usulca açtığımda, Alexandra Yeter'i
yatağa sırtüstü yatırmış, amını yalıyordu.
İkisi de çırılçıplaktı. Yeter amının
yalanmasından aldığı zevkle gözlerini kapamış,
alt dudağını ısırıyordu. Kollarını da
çarmıha gerilmiş gibi yanlara açmış ve
tırnaklarını çarşafa geçirmişti. Bu manzarayı
saatlerce izlesem bıkmazdım, ama şimdi bunun sırası
değildi. Kapıyı geri usulca
kapatıp, Elçin'in yatakodasına girdim...
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları
Tüm Bölümleri
|